Adalet kendinizi de sorgulamaktır. Her ne kadar “yiğidi öldür ama hakkını yeme” denilse de ; yaşam tecrübem bana, uygulamada bu cümlenin “yiğidi gömelim, üstünde de tepinelim” şeklinde olduğunu her defasında göstermiştir.
Hep balık hafızalı olduğumuzu söyler, eleştiririz; ancak bu durumumuzdan da asla taviz vermeyiz.
Geçenlerde bir kesit çıktı karşıma. İyi Parti eski genel başkanı Meral Akşener’in, altılı masa döneminde, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili söylemlerini içeren bir kısa görsel.
Aynen şöyle diyor Akşener; “bu seçim, köprüden önceki son çıkış; bu seçim Türkiye’deki demokratikleşme adına yapılacak olan son seçim, bundan sonra seçme şansımız da olmayacak, o yüzden bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve kazanacak kişi, Cumhurbaşkanlığına aday olarak gösterilmelidir”
Aradan iki yıl geçti şimdi lütfen herkes tarafsız bir şekilde ve elini vicdanına koyarak o günleri hafızasında şöyle bir canlandırsın. Bir tarafta bugünün cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan aday; diğer tarafta ismi altılı masa olarak adlandırılmış muhalefet cephesinin; Meral Akşener‘in tüm itirazlarına rağmen aday gösterdiği sayın Kemal Kılıçdaroğlu.
Kemal bey hiçbir ankette kazanacak durumda olmamasına rağmen Cumhurbaşkanlığına adaylık da ısrar etti.
Akşener'in masadan kalkmasını eleştirebiliriz ama seçim mağlubiyetini kesinlikle ve kesinlikle Meral Akşener‘e yükleyemeyiz.
Hepimiz biliyoruz ki o günkü şartlarda Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacak, kazanabilecek iki isim vardı. Bunlardan birisi sayın Mansur Yavaş diğeri ise sayın Ekrem İmamoğlu.
Şu soru neden sorulmadı bu güne kadar hep merak etmişimdir aslında.
Meral Akşener’e masadan kalktığı için (haklı-haksız tartışmıyorum) bunca eleştiri yapılırken; ağız dolusu hakaretler sosyal medyada gırla giderken; neden hiç kimse Kemal Kılıçdaroğlu’na bugüne kadar kaybedeceği bir seçimi bu kadar ısrarla istediğini ve aday olduğunu sormadı. Kendisi de zaten kaybetmenin sorumluluğunu hiç üzerine almadı bu güne kadar. Hatta, Son CHP olağanüstü kongresini kaybetmese, bugün halen daha Kemal bey CHP'nin başındaydı.
Acaba altılı masanın bileşenleri ve elbette Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Sayın Akşener‘in öngörüsüyle hareket etseydi bugün nasıl bir Türkiye’yi konuşuyor olurduk?
Yine başka bir açıdan bakalım;
Pekii; sayın Meral Akşener’in yine o günkü günlerde onca ısrar ve talebine rağmen; gerek Sayın Mansur Yavaş gerek ise Sayın Ekrem İmamoğlu neden bugünkü göstermiş oldukları adaylıkta ısrar duruşunu, o gün sergileyemediler ?
O gün aday olmaktan imtina eden iki Büyükşehir belediye başkanı aradan çok kısa bir süre geçmesine ve daha seçimlere en az üç yıl olmasına rağmen bugün neden ısrarla cumhurbaşkanlığı adaylığı noktasında birbirleriyle kıyasıya yarış içerisine girdiler ?
Bunlar, malesef bu güne kadar cevapsız kalmış sorular. Umarız bir gün konunun muhattapları, ellini vicdanlarına koyarak bu meseler üzerine yaşanan gerçwkleri tüm çıplaklığıyla kamuoyuyla paylaşırlar.
Çok ilginçtir, linçe uğrayan Akşener bile bu güne kadar bu hususta sessiz kaldı. Ben eğer Meral Akşener'i tanıyorsam; yeri veya zamanı geldiğinde bu konuya açıklık getireceğini ve o dönem yaşananları bir bir anlatacağını düşünüyorum.
Mesela o günlere dair bir örnek vermek gerekirse;
Sayın Akşener sayın Mansur Yavaş’a , “çıkın aday olun, kaybederseniz ben sorumluluğu üstleneceğim ve genel başkanlıktan ayrılacağım, buyurun gelin istiyorsanız partinin başına geçin” dediğini gayet net bir şekilde biliyorum. Yalansa, taraflardan birisi buyursun ve yalanlasın. Bu cümleyi, benim gibi bir çok kişinin bildiğine de eminim.
Benzer bir şekilde Sayın Ekrem İmamoğlu‘na da aynı tonlarda ve hep arkasında duracağına dair sözlü taahhütname verdiğini adamın İsmail Türk olduğunu bildiğim kadar bildiğime eminim.
Şimdi kafamı kurcalayan sorulardan birisi de şu : ne değişti arkadaşlar? O dönem bu iki Büyükşehir Belediye başkanımız da mevcut belediye başkanıydı ? Tıpkı şu anda oldukları gibi. Bugün bir erken seçim olsa, belki ikisi de birden ayrı ayrı aday olacak durumdalar. Peki o günkü şartlarda bu arkadaşlarımızdan bir tanesi aday olsaydı bugünleri yaşar mıydık ? O gün Sayın Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmanın yanlış olduğunu söyleyen Sayın İmamoğlu, seçimden kısa bir süre sonra tüm sorumluluğu Kılıçdaroğlu’na yükleyerek Olağanüstü kongreyi toplamak suretiyle Kemal beyi sandığa gömmedi mi ?
Ve yine dünkü şartlarda bu iki Büyükşehir belediye başkan adayından herhangi biri aday olmuş olsa belki de bugün Türkiye’nin kaderi değişecek ve yaşadığımız son iki yılda yaşananların hiçbiri yaşanmayacaktı değil mi.
evet bugün görüyoruz ki ; o cumhurbaşkanlığı seçimi; gerçekten de köprüden önceki son çıkış ve demokrasi adına yapılan son seçme şansımızmış.
Bunu Meral Akşener söyleyip ısrar ettiğinde ne yazık ki özellikle Cumhuriyet Halk partililer başta olmak üzere toplumun çeşitli muhalif kesimleri tarafından linçe uğradı .
İşte yazıya neden yiğidi öldür ama hakkını yeme atasözü ile başladığımı sanırım anlamış oldunuz. Bizler sadece yiğidi öldürüp hakkını yemedik yiğidi gömüp üzerinde bir de tepindik.
Sonrasında yaşanan gelişmelere girmiyorum, hepimizin malumu. Ancak kamu politikalarında bir sorunun çözümünü aradığınızda, o sorunun köküne inersiniz, temeline inersiniz ve önce kök sorunu tespit edersiniz.
Yani demem o ki; kaybedilen cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yaşananlar elbette çok farklı açılardan ele alınabilir. Ama o gün yapılan yanlış tercihler, bu günkü hayatımızın şekillenmesindeki asıl problemdir.
Sevgili dostlarım, arkadaşlarım ;inanın bu yazıyı yazarken tamamen halishane niyet ve izlediğim bir görselden yola çıkarak ve biraz kısa zaman öncesine giderek kendi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. ben ne Meral Akşener’in savunucusu ne de diğer iki değerli Büyükşehir belediye başkanının rakibiyim. Hayatımda da kimseye kalemşörlük yapmadım.
Bağımsız bir gazetecinin görevlerinden bir tanesi de doğruluğuna inandığı gözlemlediği şeyleri objektif bir biçimde okurlarıyla paylaşmasıdır. Metnin bu doğrultuda değerlendirilmesini arzu ederim.
Sağlıcakla kalınız…
İsmail TÜRK