Son bir ayda yapılanlara bakın; önce Cumhurbaşkanı, Çalışma Bakanı’na muhalefet belediyelerini “silkelemesini” söyledi. Ardından belediyelere peş peşe icralar geldi. Hesaplarına haciz konuldu. Amaç, belediyeleri parasız bırakarak hizmet veremez hale getirmekti.
Beşiktaş Belediye Başkanı tutuklandı. İmamoğlu konuşmalarından dolayı ifadeye çağrıldı. Halk TV’de program yapan gazeteciler apar topar gözaltına alındı. Suat Toktaş entipüften bir suçlama ile tutuklandı. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Cumhurbaşkanı’na hakaretten göz altına alındı, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten tutuklandı. Cumhurbaşkanı’na hakaret onu tutuklamaya yetmiyordu, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmeyi ekleyip tutuklattılar.
Mezuniyet töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atan teğmenler ihraç edildi, Apo hainine övgü düzenler AKP ve MHP’ye ziyaretlerinde kapıda karşılandılar.
Daha böyle birçok olumsuzluk saymak mümkün, Türkiye adım adım otoriterleşiyor. Yargı adalete değil siyasi bir kadronun amaçlarına hizmet ediyor.
İktidar muhalefeti yargı kıskacına alarak onu savunma pozisyonunda tutarak gündemin dışına itiyor. Düşünebiliyor musunuz nerdeyse bir aydır, pahalılığı, ekonomik krizi, abartılmış ihaleleri, kötü yönetimi, Apo’ya kucak açılmasını, emeklilere verilen sadaka düzeyindeki zammı hiç konuşmuyoruz. Bu sadece iktidarın başarısı değil daha çok muhalefetin dağınıklığı… Ortak bir strateji yok, birlikte hareket yok. Oysa altılı masa başlarken toplum ne kadar da umutlanmıştı.
Yeni bir umut yaratmak mümkün, adalet, hukuk, ahlaklı yönetim arayan herkes yeni bir şemsiyenin altında toplanabilir.
Geçen dönem Gelecek Partisi ile DEVA’dan beklenen randıman alınamadı. Davutoğlu, “AKP’den hiç kopmadım” diyerek hem partisinin partileşme imkânını yok etti, hem de muhalefet cephesinde olmadığını itiraf etti.
Ortak noktası adalet, demokrasi, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele olan herkes bir araya gelmeli, bu yapılırken geçen dönemin hataları teşrih masasına yatırılarak ders alınmalıdır. CHP oy oranının verdiği avantajla, öteki muhalefetin ne düşündüğüne bakmadan şimdiden adayını açıklamak istiyor, bu vahim bir hata olur. Daha seçimin ne zaman olacağı bile belli değil, şimdiden aday belirlemek öteki potansiyel adayların gardını düşürür, parti içinde sorunlara neden olur. Muhalefet bir araya gelecekse aday belirlemede onların da rey ve onayı alınmalıdır. “Adayımızı parti üyeleri seçsin” demek, benim adayım şu kişidir demektir. Bu yöntem dışlayıcı bir yöntemdir. Doğru olan kimin seçim kazanacağının üzerinde aday belirlemektir. Nitekim Dervişoğlu bu konulara hiç girmiyor, adayla değil hukuksuzlukla ilgileniyor, bunun geri dönüşümü de her gün partinin biraz daha büyümesi oluyor. CHP ise adeta Cumhurbaşkanı adaylığına kilitlenmiş durumda, bu da onun gündemin dışına düşmesine neden oluyor.
Türkiye çok kötü yönetiliyor, meleklerin cinsiyetini tartışacak zaman değil. Son olaylar gücün tek elde toplanmasının ülkeyi nasıl otoriterleşmeye sürüklediğini gösteriyor. Parlamenter sistemi, adaleti, yolsuzluk ve yoksulluğu konuşmanın tam zamanı. “Az başlık çok vurgu” muhalefeti zafere taşımaya yeter ama her şeyden önce ortak bir akıl ve strateji şart. Sürüden kopanı hapishane yer, sonra demedi demeyin.