Hafta sonu PKK’nın Süleymaniye’de, SDG’nin Haseke’de kongrelerini toplamaları bekleniyor. Öcalan’ın yazılı mesaj göndereceği kongrede PKK hem kendini fesih edecek hem de silahları Türkiye’ye teslim etme kararı alacak. Eğer Ankara onaylarsa, kongrenin görevlendireceği PKK ve PYD’lilerden oluşan bir heyet 4 Mayıs’ta Malazgirt’e gelerek alınan kararları dünyaya ilan edecek.

Habur rezaletinin tekrar etmemesi için heyetin küçük tutulması ve avukatlarla haklarında yakalama-tutuklama kararı olmayan örgüt mensuplarından oluşması kararlaştırıldı. Asla şov yapılmayacak. Heyette PYD’lilerin olmasının amacı, alınan kararlara katıldıklarını ve SDG’den ayrılarak silahlarını bıraktıklarını göstermek. Mayıs, haziran ve temmuz aylarında, PKK’lıların Irak’ın kuzeyinde oluşturulan noktalarda silahlarını teslim ettiklerini gösteren haberleri bolca izleyeceğiz.

Türk kamuoyu farkında değil ama SDG’nin kongresi de PKK’nın kongresi kadar önemli. PYD, PKK’nin Suriye kolu. Dem gibi siyasi bir parti. YPG, PYD’nin silahlı kanadı. SDG ise bünyesinde PYD-YPG’nin yanında çok sayıda örgütü barındıran bir çatı yapılanma. SDG’de Araplar çoğunlukta.

Suriye’de iç savaş başladığında Kürtlerin ekseriyette olduğu bölgelere Barzani hakim oldu. Bu olağan bir gelişmeydi. Zira Suriye ve Kuzey Irak’taki Kürtler aynı aşiretlerdenler. Tarikat geleneği iki coğrafyada da yaygın. Hatta faaliyet gösteren tarikatlar ve şeyhler bile aynı.

Barzani Amerika’nın taşeronluğunu yapmayı yani DEAŞ’la savaşmayı reddedince sahaya sürülen PYD, ABD’nin yardımıyla, Suriye’nin kuzeyini ele geçirdi. Yarım milyondan fazla Kürt Irak’a, bir o kadarı Türkiye’ye göçtü. Suriye Kürtlerinden oluşan, Roj Peşmergeleri denilen Barzani’ye bağlı silahlı milisler Kuzey Irak’a yerleştirildi.

PYD, Suriye’nin kuzeyini ele geçirdiğinde sadece PKK’lılardan oluşuyordu. Dört devletin vatandaşı olan PKK’lılardan. Fakat Suriye’ye yerleştikten sonra gençleri örgüte katmaya ve ideolojik eğitimden geçirmeye başladılar. PYD’nin silahlı kolu olan YPG’ye katılmak çok cazipti. Çünkü iç savaş yüzünden iş bulmak imkansızdı. Devlet memurlarının 30 ile 50 dolar arasında maaş aldıkları düşünüldüğünde, ABD tarafından finanse edilen YPG’nin her ay muntazaman ödediği 500 dolar oldukça yüksekti. Kaldı ki görev süresine ve kıdeme göre ücretler artıyordu.

Bu dönemde örgüte sıradan yani PKK ile ilgisi olmayan Kürtlerin yanı sıra başta Araplar ve Türkmenler olmak üzere bütün etnik gruplardan katılım oldu. Zamanla sayıları 40 000’i bulan YPG’lilerin bir kısmı bu süreçte devşirildi. Yani PKK’nın ideolojisini benimsedi.

Türkiye’nin düzenlediği askeri operasyonlar öngörülmeyen bir gelişmeye, örgütün demografisinin değişmesine yol açtı. Türk ordusunun ele geçirdiği topraklarda yaşayanların ekseriyeti Kürt’tü. (Zira YPG bu toprakları işgal ettiğinde Kürt olmayanların büyük çoğunluğu ve Kürtlerin bir kısmı göç etmişti.) Türk ordusu Kürtlerin yaşadıkları coğrafyaları kontrolü altına alınca ve YPG de Rakka ve Deyrizor gibi Arapların nüfusun %90 kadarını teşkil ettiği şehirleri işgal edince, YPG’nin kontrol ettiği bölgede Kürtler azınlığa düştü.

İşte bu noktada PYD, SDG’yi ön plana çıkardı. YPG, SDG’ye katılan örgütlerden biri. SDG’ye farklı etnik grupların ve fikir mensuplarının oluşturduğu onlarca grup katıldığı gibi Rakka ve Deyrizor’dan askere alınanların neredeyse tamamı Arap. Bu nedenlerle SDG’de YPG gibi örgüt propagandası yapılmıyor. Dolayısıyla devşirilme de yok denecek kadar az. Zira Rakka ve Deyrizor sadece Suriye’nin değil Orta Doğunun en dindar kentleri. DEAŞ’ın Rakka’yı başkent yapması sebepsiz değil.

Esat devrildiğinde SDG, çoğunluğu Araplardan oluşan 70 000’i aşkın mensubu olan modern ve iyi eğitilmiş bir orduydu. HTŞ’den ya da Esad devrindeki Suriye ordusundan çok daha güçlüydü. Böyleyken Suriye ordusuna eklemlenmeyi kabul etmesinin sebeplerinden biri silahlı güçlerin yukarıda özetlediğimiz yapısı. Rakkalı Araplar, PYD istiyor diye Şamlı ya da Halepli kardeşleriyle, soydaşlarıyla neden savaşsınlar?

Şam’da iktidarın değişmesi ve terörsüz Türkiye süreci SDG’yi varlığını sürdürebilmek ve güçlü kalabilmek için reorganizasyona mecbur bıraktı. Zira silahlı güçler Suriye ordusuna katıldıktan ve SDG aynı Dem gibi siyasi parti olarak faaliyet göstermeye başladıktan sonra, bünyesindeki dindar kesimleri kaybedecek yani zayıflayacak. Bu nedenle uzun süredir Barzani’ye yakın grupları SDG’ye katmaya çalışıyorlardı.

Anlaşmanın geçen hafta sağlandığını Yaşar Paşa’nın SDG ifadesini kullanmasından anladık. Böylece ilk kez bir Türk devlet adamı PYD yerine SDG dedi. Anlaşmaya göre SDG’nin yönetim PYD ve Barzaniciler arasında eşit şekilde paylaşılacak.

Bu konuda Türkiye’nin talebi PKK kökenlilerin tamamen tasfiye edilerek Suriye’den ayrılmalarıydı. PYD bu talebi kısmen, Suriyeliler hariç, kabul ediyordu. Netice de Suriyelilerin bir kısmı tasfiye edilebildi. Kongrede İmralı’nın çağrısı yani silah bırakma ve fesih desteklenecek.

Taraflar arasında asıl fikir farklılığı Suriye’yle ilgili. Barzanicilerin ağırlıkta olduğu grup Irak’ın örnek alınmasını yani Suriye’nin kuzeydoğusunun özerk olmasını hedefliyor. Apocular ‘’HTŞ Suriye’nin Ak Partisi olacak. Bizde Suriye’nin CHP+ Dem Partisini kuralım. Özerklik bizi sınırlar. Sadece Kürtlere değil, Nusayrilere, Şiilere, Dürzilere, Türkmenlere, Hristiyanlara ve seküler Sünnilere de hitap edelim’’ diye düşünüyorlar. Yanlış anlaşılmasın Şam ile yapılan anlaşmadan bir geri dönüş ya da anlaşmaya bir itiraz yok. Yeni Suriye’de siyasi bir parti olarak faaliyet gösterecek olan SDG’nin yol haritası konusunda fikir farklılığı var.

Geçen hafta ABD sekiz üssünden üçünü boşalttı. Enerji sahalarını kontrol eden bu üsleri SDG’ye değil orduya teslim etti. Ama teslim tutanağında ‘’ABD’nin müttefikleriyle iş birliği yapılacağı’’ maddesini koymayı ihmal etmedi. Bu basit örnek bile başta ABD olmak üzere batılıların, Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı çıkmadığı sürece, SDG’yi destekleyeceğini ve HTŞ’nin bir alternatifi olarak muhafaza edeceğini gösteriyor. Bu noktada Apocularının ileriye sürdüğü model Batının beklentileriyle örtüşüyor.