Dün Malazgirt Zaferinin 948. Yıl dönümünü kutladık. CB Erdoğan törende yaptığı konuşmada yine bay Kemal’e yüklendi. Oysa böyle törenlerde daha ılımlı daha kucaklayıcı bir dil kullanmak gerekir. Bir büyük zaferi partileştirmek tarihimizin bu en güzide sayfasını ayrıştırma aracı haline getirmektir.

Malazgirt, bu coğrafyada yaşayan her Türk vatandaşının tarihi ve övüncüdür. İnsanları bu tarihten dışlamak aslında onları bu ülkeye yabancılaştırmaktır. Suriye politikamızı Esat düşmanlığı belirliyor, iç politikamızı CHP karşıtlığı… Bu üslupla Türkiye hiçbir yere varamaz.

Yıllarca AKP’ye oy veren, yerel seçimlerde vermeyeceğini söyleyen bir dostuma niçin dediğimde, “AKP’ye oy vermemek için başka hiçbir gerekçeye lüzum yok Sn Erdoğan’ın üslubu kafi,” demişti.

AKP bu yıkıcı, hasımlaştırıcı üsluptan kaybetti. Hala da kaybediyor. Düne kadar insanlar AKP’nin dilini değiştirmesini bekliyordu, bugün bunun mümkün olmadığını görüyor, çare iktidarın değişmesi, iktidarda kalmayı değil, milletin menfaatlerini ön planda tutacak bir kadronun iş başına gelmesidir.

ÖCALAN PKK’NIN NEYİ OLUYOR?

İktidar önüne geleni terör örgütüne destek olmakla suçluyor. Demokrasi ve adalet taleplerini bu gerekçe ile bastırıyor.

PKK ihanetinin bu ülkeye maliyetini anlatmaya gerek yok. Terör olmasa bugün başka bir Türkiye’de yaşıyor olabilirdik.

PKK, Türkiye’nin demokratikleşmesini, temel hak ve hürriyetler alanının genişletilmesini de engellemiştir.

Kürtlerin sorunu aslında devletle değil, PKK ve onun türevleriyledir. Bugün bölgede empoze edildiği gibi kimi kazanımların PKK’nın mücadelesi ile elde edildiği doğru değildir. Tam tersine PKK demokratikleşmenin önündeki en büyük engeldir. PKK’nın devletleşme talebi demokratik adımların atılmasını hem geciktirmiş hem zorlaştırmıştır.

Ancak burada bir parantez açmak gerekiyor: bir taraftan terörle mücadeleden söz edip diğer taraftan onun liderini ve ikinci adamını televizyonlara çıkarmak anlaşılır bir durum değildir. Öcalan kardeşler PKK’lı değil mi? 40 yıldır süren kanlı kalkışmanın birinci dereceden mimarı bu iki kişi değil mi? Bu iki hainin televizyonlara çıkarılması görevden alınan Belediye başkanlarının yaptıklarından daha büyük bir cürümdür. Örgütle iltisakları var diye belediye başkanlarını görevden alıp, o örgütün liderlerine medyayı açmak tam bir çelişkidir.

80’li yıllarda meşhur Diyarbakır/Bağlar cezaevinde yattım. Üstümüzdeki koğuş PKK’lılarındı. Tek kanallı siyah beyaz televizyonlu yıllardı. Akşam haberlerinde arada bir PKK koğuşlarında alkış tufanı kopardı. Aynı televizyonu, aynı kanalı seyrettiğimizden bunun nedenini anlardık. Haberlerde PKK terörü verilirken arada bir Öcalan’ın resmi de gösterilirdi. Onun resmi gösterilir gösterilmez büyük bir uğultu, ardından uzun bir alkış kopardı.

Örgüt liderini televizyonlara çıkarmak, mektubunu devletin resmi ajansından okumak -terörle mücadelede- henüz hiçbir ders alınamadığını gösterir. Militanla mücadele edip liderini cam fanusta korumaya almak mücadele değildir. Örgütler ayakları değil, başı koparıldığında yok olurlar. Kayyum atamalarından önce o ajansa, o televizyona bu hainleri kim çıkarmışsa önce onlar hesap vermelidir.