Mescitler Müslümanların toplanıp ibadet yaptıkları mekânlardır.

Mescitlerin kuruluş maksadı Müslümanlara fayda sağlamaktır.

Mescit, Müslümanların buluştukları, dertleştikleri, yardımlaştıkları, kendi meseleleri ile ilgili kararlar aldıkları, kâfirlere karşı strateji belirledikleri bir sığınak, bir kale, İslâm devletinin bir yönetim yeridir. Mescit Müslümanların Allah’la (cc) yüz yüze geldikleri, Allah’ın (cc) emirlerine imza attıkları bir yerdir.

Mescidin önemli bir özelliği de Allah’a (cc) hiçbir şeyi şirk koşmayan, tağutî rejimi kuvvetlendirmek için insanlara telkinde bulunmayan, zalimlere tavır alınması gerektiğini gösteren samimi Müslümanlar tarafından idare edilmesidir.

Peki, hiç “Zararlı Mescit” olur mu?

Peygamberimizin (sav) zararlı bir mescidi bizzat yıktığını söylesem herhalde şaşırırsınız değil mi?

Evet, Peygamberimiz (sav) bir mescidi bizzat elleriyle yıkmıştır. Yıkma sebebi ise mescidin zararlı olmasıdır.

Kur’an Tevbe suresi 107. ayette mescidin de zararlı olabileceğini beyan eder:

“Münafıklar arasında bir de müminlere zarar vermek, hakkı inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescit kuranlar ve ‘Bununla iyilikten başka bir şey istemedik’, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.”

Bu bina Müslümanlara zarar verme amacıyla yapıldığı için “Zararlı Mescit” anlamında Kur’an’da “Mescid-i Dırar” denilmiştir.

Âlimlerimiz, “Bir mescidin makbul bir İslâm mabedi olabilmesi için; helâl bir mal ile sırf Allah (cc) rızası için inşa edilmiş olması icap eder.” derler.

Yine bütün müfessirler, mescitlerin temellerinin “Takva”ya dayanması hususunda müttefiktirler. Dünyevî hırs ve tamah içinde kıvranan insanların; mescit gibi maddî olan bir binanın, takva gibi manevi bir temele nasıl dayanacağını kavramaları oldukça güçtür.

Zararlı mescit takvaya dayanmadığı gibi Müslümanların zarar görmesini niyet edilerek yapılmıştı.

Bilindiği üzere münafıklar, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için İslâm devletinin takibinden kendilerini koruyacak, gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. 630 senesinde Medine’de Kubâ Mescidi’ne yakın bir yerde sözde bir mescit yaptılar. Gerekçeleri ise çok ilginçti. İçlerinden yaşlılar ve özür sahiplerinin merkezdeki Medine Mescidine gelemediklerini, bazen yağmurlu ve soğuk günlerde kendilerinin de cemaate katılamadıklarını, bu sebeple kendi bölgelerinde namazı cemaatle kılabilmek üzere böyle bir mescit yaptıklarını ileri sürüyorlardı.

Allah (cc) münafıkların niyetlerini vahiyle Peygamberimize (sav) bildirdi ve bu mescidin zararlı olduğunu açıkladı. Yukarıda mealini verdiğimiz Tevbe suresi 107. ayet ve devamında bu mescidin zarar verme, inkâr etme, Müslümanlar arasında ayrılık çıkarma gibi kötü işlere aracılık yapılacağı açıkça beyan edilmişti.

“Bir de mü’minlere zarar vermek, hakkı inkâr etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olanı beklemek için “Mescid-i dırar” kuranlar ve ‘bununla iyilikten başka bir şey niyet etmedik’ diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah, onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda, temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da temizlenenleri sever. Binasının temelini Allah’tan korkma ve O’nun rızasını kazanma esası üzerine kuran mı, yoksa binasını bir uçurumun kenarına kurup da onunla cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlıdır?! Allah, zalimler güruhunu doğru yola sevk etmez. Yürekleri paramparça oluncaya kadar yaptıkları o mescit, daima bir şüphe kaynağı olarak kalplerinde kalacaktır. Allah her şeyi bilir, ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 107-110)

Peygamberimiz (sav) Dırar mescidini, görevlendirdiği birkaç sahabe vasıtasıyla yaktırarak ortadan kaldırdı. Bu sözde mescidin yakılması eylemi, İslâm toplumunun birliğini bozmaya yönelik faaliyetlere hiçbir şekilde izin verilmeyeceğine dair önemli bir delilidir.

Ayetten ve Peygamberimizin uygulamasından anlıyoruz ki, bir mescidin “Zararlı” olmasının temel sebebi, sadece taşının, halısının, binasının kâfir eliyle yapılması değildir. Sözgelimi, Ayasofya gibi nice mescitler, ilk yapılışlarında tümüyle farklı şekilde ve başka niyetlerle yapılmış olsalar da, Müslümanların kontrolünde gerçek mescit halinde kullanılmasında hiçbir sakınca görülmemiştir.

Bu tür mescitlere zararlı denmesinin asıl sebebi, Allah’ın (cc) dininden başka din icat edenlerin mü’minler için tuzak kurmak, onları birbirine düşürmek, aralarına tefrika sokmak ve Allah(cc)’ın dinini hükümsüz bırakmaktır. Yani, İslâm’a ve Müslümanlara zarar vermektir.

Zararlı mescitlerin varlığı ve bu binalar üzerinden yapılan dini değerlerin istismarı toplumda bölücülüğe yol açmakta ve Müslümanların birliğine zarar vermektedir. Dini değerlerin istismarına karşı, Peygamberimizin (sav) verdiği sert tepki aynı zamanda günümüzde de bu istismara yeltenenlere karşı uyanık olunması ve onlara fırsat verilmemesi gerektiğine bizleri uyarmaktadır.

Zararlı mescitlerin önemli bir özelliği de “Din maskesi” altında şeytanca yürütülen faaliyetlerin kimse tarafından fark edilmemesini sağlamaktır. Bilindiği üzere kutsal görünüm bazen gerçekten çok iyi bir gizlenme aracı olarak kullanılmaktadır. Bunun için Müslümanların çok uyanık olmaları gerekir. Peygamberimizin (sav) Mescid-i Dırar’ı yıkmaya gönderenlere söylediği “Halkı zalim olan şu mescide gidiniz, yıkınız, yakınız” sözü bize büyük dersler vermektedir.

Bir ibadet yeri olan mescitler, Müslümanları bölmeyi ve dağıtmayı amaçlamamalıdır. Aksi halde “Zararlı Mescit” damgasını yemekten kurtulamazlar.

Bugün de fonksiyonlarını yerine getiremeyen mescitlerin, bir fitne ve ayrılık merkezi olarak bina edilen “Mescid-i Dırâr”a dönüşmesi ihtimali vardır.

Yine İslam’a aykırı biçimde, bazı kişiler ve gruplar, yakın yerde ve bitişikte cami varken, bina altlarına, apartman dairelerine mescit yapmayı, Allah’ın (cc) emriymiş gibi, sevap kazanmak maksadıyla yapıyor, yaptıklarını söylüyorlar ve bunun kutsal değere sahip çıkmak olduğunu Müslümanlara açıklamakla İslam’a hizmet ettiklerini sıralamaya çalışıyorlar. Oysa İslam’da alenilik ve açıklık vardır. Minarelerden ezanlar okunması, bunun içindir. Öyle apartman altında kilise evleri benzeri mescitler yapmak ve görkemli camilerimizi bırakarak oralarda ibadeti özendirmeye çalışmak, Hıristiyanlara benzemekten başka bir işe yaramaz. Ve bu tür yerlerinde “Zararlı Mescit” hükmüne girebileceğini düşünüyorum.

GÜNÜMÜZDE CEMAATLERİN SIRF KENDİ MENSUPLARI İÇİN YAPTIKLARI VE DİĞER CEMAATLERİN İÇİNE GİRMELERİNE GÖNÜLLERİNİN PEK DE HOŞ OLMADIĞI MESCİTLERİ DE ZARARLI MESCİT OLARAK SAYMAMIZ MÜMKÜNDÜR.

Müslümanlar olarak şunu hiçbir zaman unutmamamız gerekir: İslam tarihi içinde gerçekleşen olaylar zihin dinlendirmek ve eğlenmek, hayıflanmak veya hissi tatmin etmek için değildir. Esas hedef, geçmişin olay ve olgularını inceleyerek, günün olay ve olgularına çözüm getirmek ve geleceğe iman nuruyla Müslüman’ca bakabilmeyi temin edebilmektir.