Oktar Babuna, Adnan Hoca adıyla maruf kişinin yardımcısıydı, şimdi her ikisi de tutuklu… 1999 yılında kanser olduğu iddiasıyla ilik nakli için kan bağışı kampanyası başlatılmıştı. Toplanan 160 bin kan örneğinden 120 bini kaybolmuştu ama aslında ABD'ye gönderilmişti.
Dönemin Sağlık Bakanı bu kampanyaya, "…Kan örneklerinin yurtdışına gönderilmesi, genetik şifremizin çözülmesi açısından Türkiye için stratejik tehlike oluşturur, Türk halkının gen haritası ABD'nin eline geçer" diyerek karşı çıkmıştı. Ama bu sözlerinden dolayı malum çevrelerce gericilik ve ırkçılıkla suçlanmıştı.
Ancak o yılmamış, soruşturma açılmasını sağlamış, toplanan ilik ve kanların ABD'den iade edilmesi için girişimde bulunmuştu. Çünkü o biliyordu ki gen haritası biyolojik savaşın ön çalışmasıdır. Irak Savaşı'nda ABD Hava Kuvvetlerinin, Irak hava sahasına grip virüsü saldığı, Irak askerlerinin paçavra adı verilen hastalık nedeniyle savaşma kabiliyetini yitirdiği iddiası vardı. Bu tehdit bizim ordumuz için de geçerliydi.
Irak Savaşının ardından daha ne savaşlar yaşandı, yaşanmakta... Türkiye dün olduğu gibi bugün de tehditlere muhataptır. Lakin aradan yıllar geçmesine, dönemin Sağlık Bakanı’nın haklılığı ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen, biz bizim olanın kıymetini dün anlamamıştık, bugün de…
Sahi neden kişi yaşarken değil de vefatından sonra onunla ilgili iyi şeyler yazarız? Muhtemelen bunun nedeni, şark fikriyatında “diriyi övmenin yağcılık olarak algılanması” çelişkisidir. Mesela ben, aşağıdaki anımı onun vefatından önce yazmayı, onun da okumasını çok isterdim ama şarklıyız ya yazmadık işte, çelişki dedik ya…
Her ana kıymetlidir, benim anam da. Meleksima ismiyle müsemma, dobra bir kadındır, birine iyi diyorsa onun iyiliğinden emin olabilirsiniz. Günlük gailelerle, menfaatle işi olmaz, zaten beceremez de. Gönül gözüyle hisseder, iyiye iyi, kötüye kötü der, nokta…
2004 yılının başlarıydı. O yıllarda Özel NETÇARE Hastanenin yetkilisi eski Sağlık Bakanımıza anamın sağlık sorunundan bahsetmiştim. “Getir annemizi göreyim” demişti. Muayene sonrası zaman geçirmeden, “annemizin operasyonunu kendi ellerimle yapacağım” dedi ve yaptı. Hastaneden ayrılırken anam bana, “Oğlum, bu doktor ne ey (iyi) adamdı” demiş, ben de kendi lehçemizle, “ay ana menim (benim) arkadaşlarımdan hası (hangisi) kötüdür ki bu da olsun” demiştim.
O siyasete üniversitedeki akademisyenlik görevini bırakarak girmiş ve Sağlık Bakanlığı görevini üstlenmişti. Bakan olarak başarılıydı, doktor olarak da. Hastalarımızı yakını gibi gören, telefonlara dönen, ne oldum delisi olmayan, adam gibi adamdı…
“Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti mucibince Osman Durmuş beyin vefatı sonrası yayınladığım mesajda, “…iki cümleyle anmak olmaz. Özel bir yazıyla hakkını teslim etmek gerekir. Yazacağım...” demiştim. Bir sene sonra da olsa yazdım.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun milletine, devletine ve insanlığa hizmet aşkıyla yaşayanlara ve Rahmana ulaşanlara...