Şu istifa meselesini de yazmak gerekiyor. Tüm siyasi faaliyetini yalan üzerine kurgulayan bir kafanın hastalıklı yapısını yazmak gerektiği gibi.
2012’de kendisine iletilen Genel Başkan adaylığı teklifini “Hazır olmadığı gerekçesiyle” reddeden ve 2015 yılı Kasım ayında İstanbul’da yaptığı basın toplantısıyla hazır olduğunu hissetmeli ki, adaylığını şu cümlelerle açıklamıştı:
“Ülkücü hareketi yeniden dirilterek, coşkun akan ırmağa çevirmek için tek tek isimlerin bir önemi yoktur. Tek tek o ırmağa akan yüreklerin önemi vardır. Hedefimiz, Ulu Önder Atatürk ve Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in ilkelerini esas alan politikalar üreten, günlük amaçların ve siyasi çıkarların peşinde koşmayan, hukukun üstünlüğünü esas alan, iktidar olmak için siyaset yapan, yaşlıların tecrübesi ile gençlerin dinamizmini birleştiren, halkın sorunlarını dinleyen, gerektiğinde halka kulağını kaptırmaktan korkmayan, aklın eleştiri süzgecini kullanan, ortak akıl ve istişare yollarını açık tutan bir parti anlayışını tesis etmektir."
Yukarıdaki satırları okumak her ne kadar şimdi hepimizin zoruna gitse de, Sn. Akşener’in besmelesi yalanla başlamış ve yoluna yüzlercesine şahitlik ettiğimiz ve zamanla öğrendiğimiz yalanlarla devam etmiştir ve tahmin ediyoruz ki hamdelesi de bir yalan olacaktır.
Ülkücü hareketi yeniden diriltmek cümlesiyle başladığı yolun ilk molasında, yani Afyon’da kürsüden içinde ülkücülerin de bulunduğu salona, “Ülkücülere bedel ödemekten bıktım usandım, bir kongre faaliyetinde bir buçuk yıl birlikte şu kadar il gezdik, hatıralarımız da oldu, ama hepsi o kadardı, daha ne istiyorsunuz” diye seslenerek “Dün dündür” demiş ve kendi samimiyetsizliğini kürsüden itiraf etmiştir.
Birincisi hiçbir ülkücüye hiçbir bedel ödememiştir, bu sunturlu bir yalandan ibarettir.
İkincisi kendisine bizzat sorduğum, pek çok arkadaşımızın da sorduğu, “Haziran seçimlerinde Devlet Bey sizi listeye koysaydı ve milletvekili olsaydınız genel başkanlığa aday olur muydunuz?” sorumuza, “Hayır tabii ki olmazdım” cevabı Sn. Akşener’in adaylığının samimiyetini de açıkça ortaya koymaktadır.
Milletvekili olsaydı genel başkan adayı olmayacak olan, milletvekili olamadığı için genel başkan adayı olan Sn. Akşener’in fanları, trolleri, taklacıları, yandaşları şimdi istifa eden arkadaşlarımızı makam düşkünlüğü ile suçluyorlar. Akılları sıra vekil olamadığı için eleştiren insan durumuna düşürüp eleştirilerin içeriğinin konuşulmasını engellemek ve eleştirilerin etkilerini azaltmak istiyorlar. Merkez sağ ahlakı ya da ahlaksızlığı tam olarak budur. Merhum Demirel, “Bir konunun konuşulmasını istemiyorsanız en başta siz o konuyu yok sayacaksınız” derdi, çakma ülkücü, Çin malı ülkücü, merhum ağabeyinin kadrosundan ülkücü ama Çiller’in ve Demirel taifesinin talebesi Meral Akşener de aynını yapıyor, yaptırıyor.
Tüm arkadaşlarımızın bilmesini isterim ki, hiçbir arkadaşımız kendisinden milletvekilliği istememiştir. Hiçbir arkadaşımız buna tenezzül etmemiştir. Aday olanların tamamına kendisi ısrarcı olmuş, seçilemeyecek sıralara koyarak, yanlışlara itiraz edecek isimleri listelerde boğmuştur. “Kürt siyasal hareketinin temsilcisi HDP” cümlesini onlarla asla kuramayacağı ülkücüleri listelerde seçilemeyecek sıralara koyarak oyun dışı bırakmıştır. İstifa eden ve İzmir üçüncü sıra sözü verdiği Gençlik Kolları Genel Başkanı Osman Ertürk’ü sosyal medyada linç ettirmiş, Afyon’da korumalarını saldırtarak burnunu kırdırmıştır. Gençlik Kolları Genel Başkanı Osman Ertürk’ü beşinci sıraya koyarken, onun üzerine ise açılım sürecinin hararetli destekçisi ve HDP’ye oy toplayan Milliyet Gazetesi yazarı Mehmet Tezkan’ı koyabilmiştir.
Değerli ülküdaşlarım.
Hiç ama hiçbir arkadaşımız Meral Akşener’den vekillik istememiştir, tam tersine kendisi ısrar etmiş ve ülkücüleri listelerde seçilemeyecek yerlere koyarak partiden uzaklaştırmış yerlerine de eski yol arkadaşları DYP ve ANAP’ın emeklilerini ikame etmiştir.
“Referandum sürecinde elini taşın altına koymayan hiç kimseyle yol yürümeyeceğim” sözü Meral Akşener’e aittir ve pek çok arkadaşımız buna şahittir.
Bugün meclise taşıdığı isimlerin birkaç istisnası haricinde referandumda risk alan, meydanlarda olan, elini değil parmağını olsun taşın altına koyan hiç kimse yoktur. Referandumda bir tek “Hayır” twiti atmaya cesaret edemeyen ne kadar sütre gerisinde isim varsa listelerde seçilecek yerlere konmuştur. Yani, her sözü gibi, Sn. Akşener’in, “Referandum sürecinde elini taşın altına koymayan hiç kimseyle yol yürümeyeceğim” sözü de büyük bir yalandır.
Sn. Akşener siz ve aveneniz, taklacılarınız, yalakalarınız, mevki makam vererek şahsiyetini teslim aldığınız ülkücü karikatürleri, trolleriniz, fanlarınız çok iyi biliniz ki ve Sn. Akşener siz zaten çok iyi biliyorsunuz ki, yalan söyleyen sizsiniz, doğruları söyleyen biziz.
Ama şunu da biliniz ki, en başta benim hakkım olmak üzere ülkücülerin hakları size haramdır. Ben sizden milletvekilliği istemedim, sizin vereceğiniz vekilliğe de ihtiyacım yok, ama siz bana defalarca ve ailemi de çağırarak ailemin yanında yeminler ederek “İki dönem vekillik” sözü verdiniz. Şimdi sözünüzü yemenize zaten alıştık, hiç olmazsa yeminlerinizin kefaretini bir garibanı üç gün doyurarak ödeyiniz de yeminlerinizin vebalinden kurtulunuz, ne de olsa mütedeyyin bir insansınız.
Yurt dışında bir yıl süreyle gezdim, döndüğümde bir geçmiş olsun telefonuna bile tenezzül etmediniz. Önemsemedim bunu, çünkü sizin insan harcama adetinizi öğrenmiştim bu süre içinde. Döndüğümde öğrendim ki, hayvan severliğiniz de yalanmış. İzmir’de sahiplendiğiniz ve bunu basında propaganda malzemesi yaptığınız kedi vardı ya, o kedinin öldüğünü bugün bile bilmiyorsunuz belki de, çünkü o kedinin akıbetini de gazetelere poz verdikten sonra bir daha merak bile etmediniz. Başınız sağ olsun Meral Hanım, o kedi ölmüş…