Ufuksuz, öngörüsüz siyasetçilerin yaptığı hataları millet çekiyor. Siyasette yapılan her hatanın faturası millete dönüyor.
Bunun en çarpıcı örneği Öcalan'ın asılmamasıdır.
Hatırlanacağı gibi, o dönem ANASOL-M hükümeti iş başındaydı. Türkiye'yi Ecevit, Bahçeli ve Mesut Yılmaz yönetiyordu.
Öcalan'ın idam kararı da bu hükümet döneminde verildi. MHP Lideri Bahçeli her konuşmasında idamın infaz edilmesi gerektiğini söylüyordu. Yargıtay'dan idam kararının onanması çıkınca üç lider bir araya geldiler, 7.5 saat süren toplantıda -idam kararının- başbakanlıkta bekletilmesi kararlaştırıldı. İdamı en çok savunan Bahçeli görüşlerinde direnemedi. O gün Türkiye'ye Öcalan'ın içeride kaldığı süre boyunca devam edecek bir kriz bırakıldı.
Sonrasını biliyorsunuz, idam önce -savaş ve savaş tehdidi dışındaki- dönemler için kaldırıldı, daha sonra AKP iktidara gelince de 2004 yılında tamamen kaldırıldı.
Öcalan'ın idam edilmemesinin -tek sorumluluğunu- Bahçeli'ye yıkmak hakkaniyete uygun değil, diğer liderler ne kadar sorumluysa Bahçeli'de o kadar sorumludur. Şu farkla ki, diğerleri hiç bir zaman idamı savunmadı, idamı savunan Bahçeli olduğu için eleştirilerin muhatabı da en çok o oldu.
Ama gerçekte esas sorumlu o günkü MİT yöneticileriydi. İdamın gündemde olduğu dönemde gazete gazete gezip idamın infaz edilmemesi için kamuoyu oluşturdular. Bunu daha sonraları Ertuğrul Özkök yazacaktır. Gerekçe olarak da -asmaktansa kullanalım- gerekçesini kullandılar. Kullanalım dedikleri adamı kurtarmışlar, ama hiç bir zaman kullanamamışlardır.
Öcalan 1998 yılının sonlarında yakalandı, yaklaşık 22 yıldır tutuklu. İdam kaldırıldıktan sonra cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Zaman zaman Öcalan şu kadar yattıktan sonra çıkacak diye yayınlar yapılıyor. Bunların hiç biri doğru değil, Öcalan ömrünün sonuna kadar -şartlı tahliye imkanı olmaksızın- hapis yatacak. Yani bir nevi yavaşlatılmış ölüm.
Bu söylediklerim mevcut hukuk sistemimizin, ceza infaz yasamızın hükmü, bir de AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Şartlı Tahliye Hakkında R (2003) 22 Sayılı Tavsiye Kararı” var. Tavsiye kararında, üye devletlere, ömür boyu hapse mahkûm olanlar dâhil tüm mahkûmların, kanunen şartlı tahliyeden yararlanabilmeleri tavsiye ediliyor.
AİHM kararları da bu istikamettedir.VINTER ve Diğerleri ile Birleşik Krallık arasındaki davada, müebbet hapis dahil bütün mahkumların şartlı tahliye hakkından yararlanması gerektiğine karar vermiş ve bunu -UMUT HAKKI- ile temellendirmiştir. Müebbet hapse mahkum edilmiş de olsa, bir hükümlünün ölünceye kadar hapiste tutulmasının aslında idam cezasını kaldıran AİHM'e aykırı olduğuna hükmeden mahkeme, müebbet hapis hükümlülerine de şartlı tahliye hakkı tanınması yönünde karar vermiştir.
Peki bu nasıl ve ne kadar süreden sonra olacaktır, bunun cevabını da diğer uluslararası metinlerde görmek mümkündür. Uluslararası ceza Mahkemesi Roma Statüsü'nün 110. maddesi, müebbet hapis cezası alanların şartlı tahliyeleri ile ilgilidir. Bu maddeye göre hükümlü 25 yıl yattıktan sonra, mahkeme ceza indirimini gözden geçirecek, indirimi uygun bulmadığı takdirde bu gözden geçirmeyi yine Statü'nün ilgili maddelerine göre dönemsel aralıklarla tekrar edecektir. Bu dönemsel aralıklar en fazla 3 yıl olacaktır.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, 25 yılı doldurduktan sonra, yani 2024 yılından itibaren Öcalan'ın -şartlı tahliyesi de- gündeme gelecek, bir defa daha AİHM Türkiye ilişkilerinin en önemli gündem maddesi olacaktır. Gözden geçirme, mutlaka tahliye yönünde karar vermek anlamına gelmese de, tahliye yönünde iç ve dış baskılar olacağını ve bunun Türkiye gündemini dönemsel aralıklarla meşgul edeceğini söylemek mümkündür. Zamanında önünü göremeyen siyaset ve bürokratların kararı, Türkiye'nin önüne senelerce boğuşacağı bir problem hediye etmiştir. 2-3 yıl sonra hem siyaset kurumu, hem de millet olarak bu meseleyi konuşmak zorunda kalacağız. Gündem, bir defa daha Öcalan ve PKK'ya kilitlenecektir. Dilerim partiler ve ilgili kurumların bu yönde bir hazırlıkları vardır.