Orta Asya’nın en kalabalık halkı olan Özbeklerin, 29 milyonu Özbekistan’da, 4 milyonu Afganistan’da, 3 milyonu Rusya’da, 1.5 milyonu Tacikistan’da, birer milyonu Kırgızistan ve Kazakistan’dadır. Türkmenistan, Pakistan, Suudi Arabistan ve Çin’de de Özbek azınlıklar yaşıyor. Özbeklerin adı Altın Orda hakanı olan Özbek Han’dan geliyor. Özbek Han, tarihimizin pek bilinmeyen fakat önemli figürlerinden biridir. Altın Orda’ nın Berke’den sonra İslam’ı seçen ilk hanıdır. Berke Han’dan sonra Müslüman olmayan hanlar göreve gelirken, Özbek Handan sonrakilerin hepsi Müslümandır. Özbek Han, Altın Orda’ nın sınırlarını Orta Avrupa’dan, Trakya’dan, Doğu Türkistan’a kadar genişletti. Bu coğrafyada yaşayan, henüz Müslüman olmamış Türk halklarının ekseriyeti, onun devrinde İslam’ı kabul etti. Uluğ Bey, ‘’Deşti Kıpçak, Özbek Han zamanında İslam’ı kabul etti.’’ diye yazar. Özbek Handan sonra, ona izafeten Özbek ismi kullanılmaya başlandı.
Göktürkleri yıkan Uygurlar tarafından kadim anavatandan, Orta Asya’ya sürülen Göktürk Devletinin kurucu boylarından Karluklar, burada Karluk ve Türkiş devletlerini kurdular. Bu devletlerin yıkılmasından sonra, Abbasi egemenliğinde yaşayan Karluklar, 840 yılında Kırgızlara yenilerek Doğu Türkistan’a yerleşen Uygurlarla beraber, Kırgız hakimiyetini tanımayarak, Karahanlı İmparatorluğunu kurdular. Orta Asya, Karahanlılardan sonra Harzemşahların ve Türk-Moğol İmparatorluğunun egemenliğine girdi. Cengiz Han’dan sonra kurulan Çağatay Hanlığı, Orta Asya ve Horasana sahipti. Timur, bu hanlığı, yönetimi ele geçirerek, acunun en kudretli imparatorluğu haline getirdi. Timurlular, Timur’un ölümünden sonra sürekli güç kaybetti. Timur’un, oğlu Şahruh’un ve torunu Uluğ beyin saltanatı esnasında, Orta Asya son altın çağını yaşadı. Bu döneme, Timur Rönesans’ı, denir. Kısa süren altın çağdan sonra, beş yüz yıl süren duraklama ve gerileme dönemi başladı.
1429 yılında Özbek Han’ın torunlarından Ebul Hayır, Batı Sibirya’daki Tura’da, han ilan edildi. Kurulan devlete Özbek Hanlığı dendi. Aral gölü civarında yaşayan, Özbek Han’ın torunlarından Kerey ile Canıbek Han’a bağlı boylar, Ebul Hayır Han’ın hakimiyetini tanımadılar. Ebul Hayır Han ve ona bağlı boylarla savaştılar, yenilince Çağatay Hanlığına bağlı olan Jetisu havalisiyle, Çu nehri civarlarına sürüldüler. (Bugünkü Almatı ve çevresi) Ebu Hayır Han’ın hakimiyetini tanıyan boylara Özbek, tanımayanlara sert, otorite tanımaz manasında Kazak dendi. Hayır Han, Mavera ün nehre yani bugünkü Özbekistan’a hakim olduğunda, Özbek denilen boylar buraya iskan edilmeye başlandı. Hayır Handan sonra kargaşa ve iç savaş yaşayan Özbekler, Özbek Hanın torunlarından Kazak hanı Canıbek Han’a yenildiler. Canıbek Han, stepteki Özbek boylarının tamamını Mavera ün nehir yöresine yani bugün Özbekistan dediğimiz coğrafyaya sürdü. Özbek Han, Hayır Han ve Canıbek Han devirlerinde gelenlerle, Mavera ün nehirde asırlardır yaşayan Karluklar kaynaşarak Özbek halkını oluşturdular. Özbek halkı Karlukların konuştuğu Çağatay Türkçesini benimseyerek kullandı. Bu lehçeye zamanla Özbekçe dendi.
Hayır Handan sonra iç karışıklık yaşayan ve Kazak hakimiyetini kabul eden Özbekler, Şeybani Han sultanken, hem Kazakları hem de Timurluları tasfiye ederek, Mavera ün nehri ve Harezm’i ele geçirdiler. Bu tarihten sonra Özbeklerin ve Karluk’ların bütünleşme süreci hızlandı. Şeybani han tarafından kurulan Buhara Hanlığı, üç farklı hanedanın yönetiminde 1920 yılına kadar varlığını sürdürdü. Buhara Hanlığında 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rus etkisi baskın hale geldi, Hanlık, önce yarı bağımsız hale dönüştü, bilahare Ruslar tarafından yıkıldı. 1917 Devriminin ardından, Özbeklerin ve diğer Müslümanların hemen hemen hiç söz sahibi olmadığı geçici hükümet kuruldu. Aralık 1917’de Hokand’da milli kongre toplayan Türkler, Mustafa Çokayev başkanlığında ‘’Milli Hükümet’’ kurdular. Ancak bu hükümet 1918’de Kızıl Ordu tarafından dağıtıldı. Bunun üzerine komünist yönetime karşı Basmacı ayaklanmaları başlatıldı. Türkistan Komisyonu’nun 1922’de aldığı kararlar neticesine ayaklanmalar etkisini kaybetti. Özbekler birkaç kez daha ayaklanmışlarsa da, ağır silahlara sahip olan Kızıl Ordu karşısında varlık gösteremediler. 1924’te, sınırları yeniden belirleyen düzenlemeyle, Harezm, Buhara ve Türkistan cumhuriyetleri dağıtılarak, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Kazakistan kurulmuştur. Bu düzenlemede Özbekistan’a bağlı özerk cumhuriyet olan Tacikistan 1936 senesinde egemen Sovyet cumhuriyeti oldu.
Özbekistan’ın % 97’si Müslümandır. Halkın İslam’a olan bağlılığı, tarikatların yaygın olması, çok sayıda medrese ve tekke olması, Sovyet rejimi için tehlike olarak algılana gelmişti. Bu yüzden SSCB devrinde, Özbekistan’da cami ve medrese yapılması yasaklanmış, var olan camilerinde büyük kısmı kapatılmıştır. Orta Asya’nın Semerkant, Buhara, Hive, Hokand gibi tarihi kentleri Özbekistan’dadır. Bunlar göçebe imparatorlukların ve yerleşik devletlerin merkezleri oldukları gibi, İslamiyet’in bölgeye yayılmasında da öncü şehirler olmuşlardır. Ortaçağ’da Buhara, 360 cami ve 113 medresesiyle Müslümanlar için Mekke’den sonra ikinci en önemli öğrenim merkezi olmuştur. Sosyal, politik, ekonomik yönden radikal İslam’ın oluşum ve yayılma merkezi Fergana Vadisidir. Fergana Vadisi, Özbekistan’ın kalbi olarak kabul edilir. Yedi milyon nüfusa sahip olan bu dar vadi, Orta Asya’nın en yoğun yerleşim bölgesidir. 300 km uzunluğunda ve 170 km genişliğindeki bu vadiye, tarihte hükmedenlerin dış güçlere direnebilmeleri, bölgeyi Orta Asya’nın siyasal ve dini merkezlerinden biri hâline getirdi. Fergana Vadisi’nde, radikal İslam’la geleneksel İslam arasında süregelen mücadele, Afganistan cihadıyla birlikte, bağımsızlık kazanılmadan önce başladı. Afganistan cihadıyla birlikte vadide yapılanan Vahhabiler, bağımsızlık kazanıldıktan sonra daha rahat propaganda imkanına kavuştular. Vadiyi merkezleri haline getiren Vehhabiler her geçen gün daha da güçlendi. Bu dönemde Özbekistan’da iki aşırı dinci örgüt ön plana çıktı. “Hizb ul Tahrir” ( HT ) ile Özbekistan İslami Hareket Partisi. ( ÖİH ) ABD tarafından en tehlikeli terörist gruplar listesine alınan ÖİH, 1996 yılında, Kerimov’un 1992-93 senelerinde yasakladığı çeşitli İslami örgütlerin bir araya gelmesiyle kuruldu. Örgütün kısa vadeli amacı bölgede istikrarsız bir ortam yaratarak Kerimov yönetimini devirmek, uzun vadeli amacı ise Kabil’den Orenburg’a kadar bir İslam devleti kurmaktır. ÖİH, 11 Eylül sonrasında, grubun liderlerinden Cuma Mamangani’nin ABD’nin Afganistan saldırısı sırasında öldürülmesi ve Tahir Yoldaveş’in kaçmak zorunda kalmasıyla eriyerek gerek Özbekistan, gerekse bölgede etkisini kaybetmiştir. Bu gelişme, silahlı eyleme karşı tavır alan ve toplum nezdinde daha etkili olan Hizb ul Tahrir’in önünü açmıştır. Hizb ul Tahrir’in, strateji, metot ve yapılanma modeli farklıdır. Ama o da teokrasi amaçlayan selefi bir örgüttür. Stratejileri, savaşla değil, “sözlü tebliğ” ile istedikleri rejimi tesis etmektir. Bu bağlamda bazı stratejistler, baskıcı yönetimlerin radikal oluşumları tetiklediğini ileri sürmektedir. Sonuç olarak demokratikleşmede gelişme sağlanamadığı, muhalefete sistem içinde meşru kanallar açılmadığı ve sosyo-ekonomik şartlarda iyileşmeye gidilemediği için radikal akımlar güçlendi. Bu süreci kırmak için, geleneksel İslam desteklenmeli, radikal akımlarla hem fikri hem de güvenlik temelli mücadele edilmelidir. DEAŞ terör örgütünün Suriye ve Irak’ta kurduğu sözde devlete Türk coğrafyasından en çok katılım Doğu Türkistan ve Fergana Vadisinin Özbekistan’da kalan kısmından oldu. İnanç hürriyetinin sağlandığı Kazakistan ve Azerbaycan’dan nerdeyse hiç katılım olmazken, vatandaşlara baskı uygulanan Özbekistan ve Doğu Türkistan’dan yoğun katılım olması baskının kitleleri marjinalleştirdiği tezini doğruluyor. Mirziyoyev’in göreve gelmesiyle beraber her alanda olduğu gibi laikliğin uygulanması konusunda da, Türkiye’nin örnek alındığı, yumuşama dönemi başladı. Bağımsız olmayan Doğu Türkistan için bu karşılaştırmanın doğru olmadığı düşünülebilir. Ama bağımsız olmayan Tataristan, Başkurdistan, Dağıstan ve Çeçenistan’dan da DEAŞ’a kayda değer katılım olmadı. Bu ülkelerin Doğu Türkistan’dan farkı Rusya’nın inançlara, dini uygulamalara ve ibadetlere karışmaması, müdahale etmemesidir. El Kaide, DEAŞ gibi örgütlerin ezilmesi, ÖİH’ nin bitirilmesi ve demokratikleşme hamleleri, 2023 senesi itibariyle radikal akımları marjinal hale getirdi.
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyeleri arasında Rusya ile Ukrayna'nın ardından en kalabalık ülke konumunda olan Özbekistan’ın nüfusu, 2030’larda Ukrayna’yı geçecektir. 1991 yılında 20 milyon 500 bin olan nüfus, yüksek doğum oranına bağlı olarak, 2023`te 35 milyonu geçti. Özbekistan'da ekseriyeti Türk olan 60'tan fazla halk yaşamaktadır. Kongrat, Nayman, Kineges, Mangıt, Toyak, Saray, Barın, Üç Uruğ, Bugut, Arlat, Kanglı, Kırk, Bataş ve Karakalpak gibi Türk boyları ülke de mukim başlıca Türk topluluklarıdır. Bağımsızlığa kadar olan dönem de, bu boylar arasında evlilikler oldukça sınırlı kalmıştır. Bağımsızlıktan sonra özellikle genç nesilde ‘Özbek Türk’ü’ üst kimliğinin geniş kabul görmesiyle bu taassup aşıldı. II. Dünya Savaşının öncesinde, 1926-1939 yılları arasında yapılan nüfus sayımları, Müslüman halkların nüfus artışının Slavların ve diğer halkların gerisinde kaldığını göstermektedir. Bunun temel nedeni bölgenin göç almasıdır. Savaştan sonra bu durumda köklü değişiklikler oldu. Özbek nüfus artış trendine geçti. 2020 yılında kadın başına düşen çocuk oranı 2.90 gibi yüksek bir orandır. Özbekler ahalinin % 80’ini oluşturur. Geri kalan nüfusun % 2’sini Ruslar, % 7’sini Tacikler, % 3’ünü Kazaklar, % 3’ünü Karakalpaklar, %.1.5’ unu Tatarlar ve gerisini diğer halklar oluşturmaktadır.
Özbekistan, Orta Asya'nın merkezinde, Ceyhun ve Seyhun nehirleriyle, Aral gölünün meydana getirdiği ovayla, Tanrı dağlarının batı eteklerinde yer almaktadır. Kuzey ve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan ve güneyinde Afganistan’la komşudur.
(DEVAMI YARIN)