Kertenkeleyi bilmeyeniniz yoktur. Sürüngenler sınıfından olan Kertenkele, küçük vücutlu ve oldukça çevik canlıdır. Kertenkeleler ile beslenen çok sayıda hayvan türü vardır ve çok hızlı hareket etmelerine rağmen, bazen düşmanlarının elinden kurtulmaları mümkün olmayabilir. Bu sebeple kertenkelelerin "kuyruk bırakma" şeklinde kendilerini avlamak isteyen avcıların elinden kurtaran müthiş bir taktikleri mevcuttur. Tehlike durumunda kuyruklarının 6. ve 7. omurları arasında bulunan gevşek bağlantılı kıkırdak bölgeden sonrasını düşmanın elinde bırakır. Bu ona düşmanından kaçabilmek kadar yeterli zamanı kazandırır. Düşmanından kurtulan kertenkele daha sonra kaybettiği kuyruğunu yeniden oluşturulur.

FETÖ isimli şeytani örgüt ile kertenkeleler arasında müthiş bir benzerlik vardır. FETÖ, tıpkı kertenkele gibi tehlike anında kuyruğunu teşkil eden bir kısım insanları düşman saydıklarının eline vermiş ve bununla örgütüne kaçacak bir zaman kazandırmıştır.

Tarihin en karanlık örgütlerinin başında gelen FETÖ, 17/25 Aralık hükümeti düşürmek maksadıyla yaptığı darbe girişiminin ardından tehlikeli duruma düşünce tıpkı kertenkeleler gibi örgütün önemli yöneticilerini yurt dışına kaçırmak için hükümetin eline bizzat Başkan Erdoğan’ın tasnif etmesiyle ifade ettiği “İBADET” kesimini bırakmıştır. Devlet kendisine bırakılan hareketli kuyruk ile meşgul olurken FETÖ hem yurt içinde hem de yurt dışında hem bıraktığı kuyruğun yerine geçecek kadroları yenilemiş hem de örgütün tepe yöneticilerinin yani İHANET kesiminin yurt dışına kaçmalarını sağlamıştır.

Bugün bir örgüt düşünün ki birkaç istisna hariç bütün tepe yöneticiler yurt dışında bulunmaktadır. Böyle bir örgütün geride bıraktığı kuyruğu hükmündeki “İBADET” kesimine yönelik operasyonların örgütü ne derece yıprattığı tartışmalı bir konudur. Zaten FETÖ denen şeytani örgüt bu taktiğiyle hükümetin ibadet kesimi dediklerine operasyon yapılmasına zemin hazırlamış ve bu alan üzerinden bir “MAĞDUR ALGISI” oluşturmayı başarmıştır.

Bugün toplumun kahır ekseriyeti maalesef FETÖ’nün “İhanet” kesimine karşı bir şey yapılmadığı, “Ticaret” kesiminin “Siyasetçi, bürokrat, yargı, emniyet vb.” alanlarda oluşan “FETÖ Borsası” tarafından sömürüldüğü ve bu gurup üzerinden kendilerine büyük rantlar sağlandığını ve operasyonların çoğunun ibadet kesimine yönelik yapıldığı şeklinde düşünmektedir.

Yukarıda anlatılan durum gerçekten çok acıdır. 40 senedir devletin en kılcal damarlarına kadar giren ve zehrini akıtarak oraları felç eden FETÖ isimli şeytani örgüte karşı 17/25 Aralık sonrasında başlatılan mücadele tarihi bir fırsattı. Bu mücadeleyi her türlü tehlikeyi göze alarak başlatan Erdoğan, maalesef aynı başarıyı mücadelenin devamında gösteremedi. Bunda Bukalemun gibi her kılığa girerek etrafının saran kripto FETÖ militanlarının tesiri elbette büyüktür. Zaten kendisi de yaptığı bir açıklamada “FETÖ konusunda en yakınlarım bile beni yalnız bıraktı” diyerek içine düşürüldüğü durumu dile getirmiştir.

FETÖ ile yine canı pahasına mücadele eden bir kesim de geçmişte bu karanlık örgütün içinde değişik görevler yapan benim gibi (Nurettin Veren, Latif Erdoğan, Münip Erdem, Ahmet Keleş, Hayati Küçük, Kemalettin Özdemir, Said Alpsoy, Ümit Akdemir, Barış Tamer Terkeşli, Çetin Açar, Ümit Akdemir. Hüseyin Gülerce’yi bilerek ilave etmedim; çünkü o her devrin adamı olmayı başarıyor.) insanlardı. Ne yazık ki devletimiz ve hükümet bunlara da sahip çıkmadı/çıkamadı ve devletin ve hükümetin hemen her kademesinde bulunan kripto FETÖ militanları tarafından adeta birer itibar suikastına maruz bırakılarak bertaraf edildi. FETÖ ile mücadele eden bu kesimin bertaraf edilmesinde hükümet medyasının da tesiri büyüktür. Her birini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan hükümet medyası işi bitince sırtını dönmüş ve sayesinde FETÖ’yü öğrendikleri insanlara kalleşlik yapmışlardır. FETÖ’den koparak bu şeytani örgüte karşı canları pahasına mücadele eden bu insanların azimleri kırılmak istense de dün olduğu gibi bugün de her biri tek başına FETÖ denilen 70 kollu Ahtapota karşı mücadelelerini sürdürmektedir ve her türlü kalleşliğe, sömürüye, istismara rağmen sürdürmeye de devam edeceklerdir. .

Burada önemli bir soru sormak istiyorum:

“Devletimiz bu karanlık örgüte karşı özellikle emniyet ve yargı kanalıyla yürüttüğü mücadelede istenen neticeyi alabildi mi?”

Keşke bu soruya “Evet” diyebilseydim.

Bu yapı içinde 16 yılını üst düzey birçok görevde geçiren ve 1999 yılında bu şeytani yapıdan ayrıldıktan sonra bugüne kadar mücadele eden biri olarak (16 yıl içinde kaldığım ve ayrıldıktan sonra da üzerinde çok ciddi araştırmalar yaptığım, kitaplar yazdığım bu şeytani yapının yatay ve dikey yapılanmasını en iyi bilenlerden biri olduğumu iddia ediyorum. Bu hususta tevazu yapmayı hakikate karşı haksızlık sayıyorum.) yeterli neticenin alınmadığını düşünüyorum. Zaten bunu devletin en önemli birimleri de bizzat dile getirmektedir.

Mesela, TSK görünen yönüyle FETÖ ile mücadele edilen en önemli kurumlarımızdan biridir. Ama yine bizzat bazı devlet büyüklerinin de (İstanbul başsavcılığı) açıkladıkları gibi verilen mücadele ile TSK’nın içindeki FETÖ militanlarının ancak üçte biri temizlenmiştir. Bunun emniyet ve yargıda da aynısının olduğunu düşünüyorum. Hele hele FETÖ’nün mülkiye yapılanmasında valiler ve kaymakamların içinde bulunduğu bürokratlara yönelik ciddi bir temizlenme yapılmadığı kanaatindeyim. Buna üniversiteler, YÖK, Diyanet, belediyeler ve bakanlıklar da dâhildir.

Son zamanlar ülke gündeminde en çok konuşulan konulardan biri de FETÖ’nün siyasi ayağındaki yapılanmalardır. Hemen herkes birbirini FETÖ’nün siyasi ayağı olmakla suçlarken aslında her kesimde bir gerçeğin altını çizmektedir. FETÖ denilen “BUKALEMUN KARAKTERLİ ÖRGÜT” birbirini suçlayan bütün partilere sızmıştır. 1999 yılında bir TV’de yaptığım açıklamada, “Geneleve imam atayan, eskort kızlar yetiştirip siyasetçiler ve bürokratlara musallat eden bir yapı var.” Demiştim. Şimdi de, “Böyle bir yapının siyasi organizasyon sayılan partileri boş bırakması düşünülebilir mi?” diyorum ve asla bırakmadığının biliyorum.

“FETÖ’nün siyasi kanadı kimlerden oluşuyor?” diye bir soru sorsanız hemen aklıma, “1970’li yıllardan başlayarak kim bu yapıya ne istediyse veren, devletin her kademesinde kadrolaşmasına imkân tanıyan, Emniyet, TSK, Üniversiteler, YÖK, Diyanet, Bakanlıklar ve benzeri kurumlarda örgütlenmelerine göz yuman, örgüte yaranmak için yaptıkları programlarda boy gösteren, Türkçe olimpiyatlarında terörist başı Gülen’e methiyeler dizen, gel özledik diye temenna çeken, kasetle parti başkanı olan, FETÖ’nün emriyle içişleri bakanı yapılan, ANAP, DYP, AKP, CHP, MHP; İP, SP; DP, BBP gibi partilerin içindekiler gelir.

FETÖ ile mücadele de bizzat devlet erkini elinde tutanlar tarafından 17/25 Aralık 2013 tarihi bir milat sayıldı. Hatta bu mahkemelerde bile söz konusu edildi. Ancak ne hikmetse örgütün ibadet kesiminin 17/25 Aralık 2013 öncesi yaptığı örgütsel faaliyetler suç sayılırken yine ne hikmetse siyasal kesimde olanlar için bırakın 17/25 Aralık tarihini milat kabul etmeyi 15 Temmuz’a kadar bu şeytani yapıyı örgüt saymayanlara (En çarpıcı örnek bizzat Bülent Arınç’tır. Kendi ifadesiyle ‘Ben bunların örgüt olduğunu 16 Temmuz’da anladım.’ açıklaması vardır.) dokunulmaması mücadelenin nasıl sulandırıldığının en acı örneklerinden biridir.

Pennsylvania’yı adeta kutsal bir mekân gibi ziyaret eden CHP ve AKP’li vekillerin 15 Temmuz’dan sonra bile milletvekili yapılmaları FETÖ’nün siyasi kanadının ne kadar etkin olduğunun en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır. Hatta 15 Temmuz’a kadar Pennsylvania’daki şeytani “Veli” olarak gören ve rüyasında ondan ilham alan bir partinin başkanı bile milletvekili yapılmış ve TBMM’ye sokulmuştur.

15 Temmuz sonrası TBMM tarafından kurulan FETÖ Araştırma komisyonunda bile geçmişi FETÖ ile iltisaklı kişilerin ağırlıkta olması çok ilginçtir. Bu komisyonda yıllarca canla başla FETÖ’yü TV’lerde savunan bir vekil başkan yapılırken, “Fetullah Gülen son bin yılın en büyük Türk lideridir.” Diyen kişi de komisyon üyesi olarak görev yapmıştır. Yine Pennsylvania’da FETÖ ile poz veren bir siyasi parti yetkilisi bakan yardımcısı yapılmış, bunun ortaya çıkması üzerine bu zat Nurettin Veren’i ölümle bile tehdit etmiştir.

Yukarıdaki örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Çoğu “17/25 Aralık sonrası döndük” dese de ben hiçbirinin herhangi bir savcılığa veya mahkemeye gelip, “Ben FETÖ hakkında şunları biliyorum.” diye bilgi verdiğine asla şahit olmadık. İbadet kesimine mensup bir FETÖ’cü 2010 yılındaki bir faaliyetinden dolayı örgüt üyesi sayılıp ceza verilirken siyasi kanatta 17/25 Aralık 2013 ve hatta 15 Temmuz 2016 tarihine kadar bu şeytani yapıyı destekleyenler hakkında herhangi bir soruşturma bile açılmaması bu meselenin nasıl bir kaosa sürüklendiğinin ve adeta üstünün örtüldüğünün en açık bir göstergesidir.

Hülasa etmek gerekirse FETÖ denilen uluslararası istihbarat destekli şeytani örgüt ülkemizdeki bütün kurumlarına militanlarını yerleştirdiği gibi siyasi partilere de aynı oranda adamlarını yerleştirmiştir. İşin en acı yanı da bunların çoğunun hala yerlerini muhafaza ettiklerini görüyoruz.

Sayın cumhurbaşkanı kendi ifadesiyle FETÖ ile mücadelede en yakınları ve Ak parti tarafından yalnız bırakılmıştır ve hala da yeterli mücadeleyi yapmamaktadırlar. Allah (cc) geçinden versin bugün Cumhurbaşkanına bir şey olsa bu tipler gerisin geriye FETÖ’nün kucağına koşar, “Biz Erdoğan’ın korkusundan Fetullah Hoca Efendi Hazretlerine karşı görünüyorduk. Yoksa biz kendisini çok severiz.” Derler diye düşünüyorum.

BİR KEZ DAHA TEKRARLIYORUM:

PKK’DAN BİN KAT DAHA KOMPLİKE BİR YAPILANMAYA SAHİP FETÖ İSİMLİ ŞEYTANİ ÖRĞÜTE KARŞI ACİLEN “FETÖ İLE MÜCADELE ÜST KURULU” KURULMALI VE BU ÖRGÜTLE SADECE EMNİYET VE YARGI KANALIYLA DEĞİL, TOPYEKÜN (Siyasi, Sosyal, Kültürel, Dini, Ekonomik Vb.) BİR MÜCADELE STRATEJİSİ GELİŞTİRİLEREK SÜRDÜRÜLMELİDİR. AKSİ HALDE BUGÜN EN AZ 150 ÜLKEDE FAALİYETLERİNİ HIZ KESMEDEN DEVAM EDEN FETÖ YURT İÇİNDEKİ UYUYAN HÜCRELERİNİ DE YENİDEN UYANDIRARAK ESKİ HAŞMETLİ(!!!) GÜNLERİNE KAVUŞUR VE BU MİLLETTEN TARİHİN EN ACI İNTİKAMINI ALIR.

FETÖ’nün siyasi valsı devam ediyor. Kuyruğuyla oyalanmayı bırakıp başına gereken darbe indirilmediği müddetçe bu karanlık örgüt hem dinimize, hem milletimize hem de vatanımıza gelecekte de büyük zararlar verecektir.