Ülkemizin sorunlarını yukardan aşağıya saydığımız zaman toplumun ekonomisi işsizliği güvenliği geleceği bekası gibi bir sıralama yapabiliriz.
Devlet mekanizmalarında karar verici makamları kullanan yetkililerimiz liyakatli iyi yetişmiş fikri hür vicdanı hür irfanı hür insanlarımızın olması bir üst paragrafta yazılan ve halen yaşadığımız kronikleşmiş sorunlarımızın büyük bir bölümünü bertaraf etmiş ve sorun olmaktan çıkarılmış olması çok muhtemeldir.
Türkiye devleti siyaset yolu ile demokratik bir sistemde yönetiliyor gibi görünüyor.
Peki, öyle mi?
Biraz inceleyelim…
Ülkemiz idaresi aslında son yapılan başkanlık sistemi ile 150 yıl geriye gitmiştir ülkemizde yapılan ilk seçimlerin yapıldığı 1878 deki demokrasimizin dahi altına düşmüştür .
Seçim sistemi öyle olmuş veya böyle olmuş.
Stalin seçimi şöyle yorumlamış “Seçimlerde önemli olan kimin rey verdiği değil verilen reyleri kimin saydığıdır”
Bizde ise sayımlarda sorunlar var ama esas sorun kişilerin aday olabilme kriterlerindedir.
Bir parti başkanı Türkiye’nin tüm seçim bölgelerinde seçilecek milletvekili adaylarını oturup kendisi belirliyorsa bu durumdan bir demokrasi , liyakat ,ve topluma faydalı insan çıkması tabiiki mümkün değildir.
Fakat seçilebilen milletvekillerini seçen parti başkanına tabi olacak ve sadece ona fayda edecek insan olması yüksek ihtimaldir.
Halen yaşadığımız durum budur.
Bir partinin başkanı sebepsiz yere kendi mensubu olduğu partinin bir il veya ilçe başkanını sebep göstermeden görevden alabiliyorsa ve yerine herhangi birini atayabiliyorsa, atanan görevliden fikri vicdanı irfanı hür davranış beklemek abesle iştigal olur tabii istisnaları da açıkta bırakalım.
Bir bakanı atayan cumhurbaşkanı sebep göstermeksizin o bakanı azledebiliyorsa veya herhangi bir belediyede bir başkan yardımcısını sebepsiz yere belediye başkanı görevden alıp yerine istediği kişiyi atayabiliyorsa orada demokratik bir sistemden bahsedilemez.
Bir toplumda yönetme yetkisi ne kadar az insanda olursa yönetim o kadar demokrasiden uzaklaşır.
Yönetme yetkileri ne kadar çoğulcu olursa yönetime katılım ne kadar fazla olursa yönetme hataları en aza düşer ve demokrasi o derece ileri gider.
Siyasal sistemimizi her gün tartışıyoruz.
Her gün sistemimizde değişiklikler istiyoruz.
İstediğimiz değişiklikleri sistemin sahiplerinin yapmasını istiyoruz.
Bu mümkün mü?
Tabiiki hayır.
Tek başına yönettiği devleti veya partiyi yönetimsel anlamda paylaşmayı tabii olarak istemeyeceklerdir.
Çünkü sonuçta devletimizi ve siyasetimizi bu gün yöneten sistem ancak mankurt , liderperest ve partiperest insanların öne çıktığı sistemdir çok az istisna yaşanır o yaşanan istisnalar da kafalarını kaldırmadan boğulurlar.
Halbuki siyaset yolu ile bizi yönetmek isteyen insanlardan bizim beklediğimiz yüksek karakter, toplumperestlik ve milletperestliktir.
Toplum menfaatlerine tezat teşkil eden insanlardan topluma hizmet beklemek tam bir ham hayal olacaktır.
Ancak bir siyasal hareket çıkışta yani kurulurken topluma yazılı olarak çoğulculuğu, teşvikçi demokratlığı, eşitliği bilgi tecrübe ve litakatlığı sunabilirse ve toplumda demokratik istekler karşılık bulursa ilerleme başlayabilecektir.
Demokrasi istemek bir toplum menfaatidir fakirlik, güvenlik ve beka ve diğer sorunlarımızla birebir ilgilidir.
Demokrasiyi getirecekse toplumun kendisi getirecektir.
Hiç kimse derebeylerinden feodallerden parti ağalarından (Parti başkanları parti ağaları olarak nitelenmiştir) toplum yararına bir demokratik sistem getirmesini beklemesin.