Nüfusu değerlendirirken bakılması gereken en önemli oran, kadın başına yani aile başına doğurganlık oranıdır. Doğurganlık oranı, aile yani kadın başına 2’den biraz yüksek olmalıdır. Eğer herkes evlenerek iki çocuk sahibi olsa, 2 oranı nüfusun aynen devamını sağlar. Neticede aile, başlangıçta iki kişiden oluşuyor. Fakat toplumda evlenmeyen, evlense de çocuğu olmayan, tek çocukla yetinen ya da eşcinsel bireyler olur. Bu nedenle 2 oranı nüfusun korunması için yeterli değildir. Ayrıca evlenme yaşına gelmeden ölen bireylerde dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla aile başına 2,2 ile 2,5 arası doğurganlık oranı, nüfusu yenilemek ve üretkenliğin devamını sağlamak için idealdir. Zengin olmayan memleketlerde, nüfusun 2.5 oranının üzerinde artması, işsizlik ve fakirlik anlamına geldiğinden, sorun teşkil eder.
Konuya devletler açısından bakmamız daha açıklayıcı olacaktır. Bir devletin dayandığı toplum, o devletin beşeri gücüdür. Beşeri güç, devletler için en önemli güçtür, çünkü diğer bütün güçler, beşeri gücün türevidir. Toplumun nüfusu, eğitim seviyesi, ekonomik durumu, dinamizmi, yaş ortalaması, devlete olan bağlılığı gibi faktörler beşeri gücü oluşturmaktadır. Devlet, beşeri gücü oluşturan tüm unsurları iyileştirmekle yükümlüdür. Beşeri gücü oluşturan unsurlarda ciddi bozulmalar olursa, bu bozulma, devlet ne kadar güçlü olursa olsun, orta ve uzun vadede milletin ve devletin varlığını tehdit eder. Örneğin Japonya’yla, Rusya’da nüfus azalıyor. Rusya’da, ilaveten Ruslar azalırken, Türkler artıyor. Ekonomi ne kadar iyi olursa olsun, kalkınma hızı ne kadar yüksek olursa olsun, bunlar, nüfusun azalması sorununu çözemez. Bu sorun yüzyıl sonra Rusya olmaktan çıkmış Rusya demektir. Sürekli yaşlanan ve nüfusu azalan yani tükenen Japonya demektir.
Türk Ülkeleri Doğurganlık Oranları
2000 Yılı 2020 Yılı
Türkmenistan 3.63 2.70
Tacikistan 4.35 3.24
Kırgızistan 3.22 3.00
Türkiye 3.20 1.92
Özbekistan 3.09 2.90
Azerbaycan 2.19 1.70
Kazakistan 2.03 3.13
Tablodan görüleceği gibi Kazakistan dışındaki Türk Devletlerinde doğurganlık oranı düşmektedir. Şehirleşen ve eğitim seviyesi yükselen toplumlarda doğurganlığın düşmesi gayet normaldir. Önemli olan oranın 2.50’nin altına düşmemesidir. Dikkat edilirse Azerbaycan’ın oranı hem çok düşüktür hem de istikrarlı olarak düşmektedir. Bu aşamada gereken önlemler alınmazsa, Azerbaycan, nüfusu azalan ve yaşlanan ülkeler arasına dahil olacaktır. Türkiye’nin durumu daha dramatiktir. 2021 ( 1.71 ) senesinde de düşme trendi sürdü. Hatta oranın, düşme oranı hızlandı. Devletler açısından çok kısa olan yirmi yıldan kısa sürede, doğurganlık oranının bu kadar hızlı düşmesi Türkiye açısından alarm zillerinin çalması demektir. Düşüş trendi devam ederse Türkiye tüm dinamizmini kaybeder. Kazakistan’da, 2000 yılına göre artış gözükmesinin nedeni, 1990’lı yıllarda ve 2000’lerin başında çok ciddi Rus göçü olmasıdır. 2000 yılında da Kazak hanımların doğum oranı yüksekti. Rusların doğum oranının çok düşük olması, ortalama oranı düşürüyordu. Kazakların oranının yüksek olmasının bir sebebi de Kazakistan’ın ekonomik olarak hızlı kalkınmasıdır. Geldiğimiz durum, nüfus planlamasına karşı çıkılmasının ne kadar yerinde olduğunu kanıtlamaktadır. Tedbir alınmazsa Türkiye ve Azerbaycan’da nüfus artışı durmak üzeredir. Ardından nüfus kısa süre sabit kalacak sonra azalmaya başlayacaktır. Bunu nüfusun yaşlanması takip edecektir.
Almanya’nın 2019 yılı doğurganlık oranı 1.54. Bu oran nüfusun iki nesilde yarıya düşmesi ve her yıl daha da yaşlanması demek. Almanya her sene üç yüz bin yabancı iş gücü ithal ederek iş gücü açığını gideriyor. Ama ne kadar seçici olursa olsun, nüfusun dengesi bozuluyor. Kaldı ki 1.54 oranı Almanya ortalaması. Almanya’daki Almanların doğurganlık oranı daha da düşük. Rusya’nın 2019 yılı doğurganlık oranı 1.50. Bu oran 2000’de 1.25, 2008’de 1.40’tı. Putin başkan olduktan sonra, Rusya nüfus artışını destekleyerek, teşvik etti. Uyguladığı politikalar sayesinde, doğurganlık oranını biraz yükseltti. Bununla beraber, Rusya’nın demografi sorunu çözülebilir değil. Rusların doğum oranı çok düşükken Rusya vatandaşı Türklerin çok yüksektir. Rusya, SSCB yıkıldıktan sonra Doğu Avrupa, Baltık, Balkan ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinden yoğun Rus göçü aldı. Rusya dışındaki Rus kökenlilere hatta Slavlara vatandaşlık verdi. Bünyesine Kırım’ı kattı. Buna rağmen 31 yılda nüfusu artmadı düştü. Aynı dönemde Türkiye’nin nüfusu 52 milyondan 85 milyona yükseldi. Ayrıca Rusya’da, Rusların oranı % 80 ‘in üstündeyken, % 70’in altına düştü. Doğuda ve kırsal yörelerde yaşayan Ruslar, Moskova ile Petersburg gibi şehirler ağırlıkta olmak üzere Batı Rusya’ya göçüyorlar. Özerk Türk Cumhuriyetinin genelinde, azınlık durumunda olan Türkler çoğunluk haline geldi. Rusya-Çin sınır bölgelerinde de, Ruslar azalırken, Çinliler hızla artıyor. Rusya üretim seviyesini sürdürebilmek için her yıl üç yüz bin yabancı iş gücü kabul ediyor. Yabancı işçilerin büyük kısmı Özbek, Kırgız ve Tacik. İşçilerin ekseriyeti zamanla vatandaş oluyor. Yani uzun vade de sonradan vatandaş olanlar nedeniyle de, Türk nüfus artıyor. Bağımsız Türk devletleri, özellikle Türkiye ile Azerbaycan nüfus artışı konusunda politikalar üretmez ve doğru stratejiler oluşturmazlarsa, Türk milletinin güçlü olan bu yönü zayıf hale dönüşür. Başka devletlerin vatandaşı olan Türklerin nüfusu istikrarlı olarak artmaktadır. Özellikle Rusya’yla, İran’da nüfus dengesi, Türkler lehine değişmektedir. Türklerin nüfusunun göç nedeniyle azaldığı bölgelerde var. Bunlar Afganistan, Suriye ve Iraktır. Her üç ülkeden de çok sayıda Türk iç savaş yüzünden göçmüştür.