Ziya Selçuk Hocam,
Göreve geldiğinizde çok ümitlenmiştim. Hattâ, “İlhan Berk veya John Keating olmaya var mısınız?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Bir arkadaşım, “Bulma Konferansı’nın katılımcılarına bak.” diye aradı. Önce, “Esra Albayrak ve Bilâl Erdoğan meselesi mi? Elbette katılacaklar. Bu bir eğitim toplantısı.” dedim. “Hayır hayır, iyi bak!” dedi.
İyi baktım. Tıpkı 2015’de gördüğüm bir haberde olduğu gibi beynimden vurulmuşa döndüm. Süheyla Subaşı, katılımcılar arasındaydı.
2015’de Yeşilay, İzcilik Federasyonu Başkanı Hasan Dinçer Subaşı’na Cumhurbaşkanımızın elinden Zümrüdüanka Yeşil Ödülü verdi. Cumhurbaşkanımızın sigara husûsundaki hassâsiyetini bildiğim için haberi olmadığını tahmin ettim ve hemen kaleme sarıldım. Hasan Dinçer Subaşı’nın nasıl bir enfiye tiryâkisi olduğunu yazdım. Yeşilay, ödülü geri çekti. “Şahısa değil, kuruma verdik.” açıklaması yaptı. Çünkü yazdıklarım doğruydu.
Nitekim, Subaşı’ndan bir itiraz gelmedi. Çünkü yazdıklarım doğruydu. Ne yapsın, sosyal medyada terör örgütü üyesi olduğumu yazdı. Bunun üzerine, “Bana terörist diyene bakın” başlıklı bir yazı kaleme alarak Hasan Dinçer Subaşı’nın, yolsuzluktan, 16/06/2010’da Ankara 14. Asliye Cezâ Mahkemesi’nde Dosya no: 2009/978 Karar no: 2010/441 ile aldığı cezâyı açıkladım. Bu yolsuzluk esnâsında eşi Süheyla Subaşı, federasyonun eğitim kurulundaydı.
Yazıdan dolayı kendimi savcı karşısında buldum. Fakat her nedense bahsettiğim dosya, şikâyet konusu değildi. (Yazıyı okumanız için aşağıda tekrar yayınlayacağım.)
Ziya Hocam,
Muhtemelen size de aynı şeyi söyleyecek olduklarından peşînen söyleyeyim. Eğer terör örgütünden kasıtları PKK ise rahmetli âbim Şenol Özbek, yıllarca dağlarda PKK’ya göz açtırmayan şerefli bir Türk subayıydı. Yok kasıtları FETÖ ise 15 Temmuz’daki duruşum ve bilâhare TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’nda yaptığım görev ortadadır. Araştırabilirsiniz.
Süheyla Subaşı, bahsettiğim enfiye tiryâkisi Hasan Subaşı’nın eşidir ve bu meseleden rahatsız değildir.
Süheyla Subaşı, coğrafya öğretmenidir. Lütfen Süheyla Hanım’ın, İzcilik Federasyonu eğitim işlerinin başına geçtikten sonra kaç gün okula gittiğini ve bu süre zarfında maaş alıp almadığını araştırınız.
Ayrıca kamplardaki hâl ve hareketlerinin bir öğretmene yakışıp yakışmadığını da araştırınız.
Hasan Subaşı, muhtemelen, enfiyenin sağlığına verdiği zarar açık seçik ortada olduğu için bu konferansa katılmamıştır. Ne diyeyim, Allah şifâsını versin.
Ziya Hocam,
Günlerdir basında, Bulma Konferansı hakkında haberler yer alıyor. Konferanstaki konuşmanızda, “Gelin hep beraber muhafaza ettiklerimizin zehrini akıtalım. Deli gömleklerimizi yakalım. Ezber ve taklidi bir kenara bırakıp tahkikata geçmeliyiz. Eğitimde kıyâmeti koparmamız lâzım.” dediniz.
Haydi Sayın Bakanım!
Deli gömleğini yakmaya var mısınız?
Ezberi bırakıp yazdıklarımı tahkik etmeye, bu zehiri akıtmaya var mısınız?
Yok, “Henüz o kadar bedel ödemeye hazır değilim.” deyip, böyle insanları konuşturmaya devâm ederseniz bula bula enfiyeyi bulursunuz.
Aman diyeyim Hocam, “Osmanlı işi” diyerek yutturuyorlar.
Ek:
“BANA TERÖRİST DİYENE BAKIN
Çok ilginç bir zamanda yaşıyoruz. Birisinin arsızlığını, hırsızlığını söyleyince şrrrraaakk diye paralel yaftası geliyor.
Efendim ben, devletin i’lân ettiği terör örgütü ile dirsek temâsındaymışım. İzcilik Federasyonu Başkanı Hasan Dinçer Subaşı, sosyal medya hesâbında, adımı kullanmadan beni adres göstermiş.
Elhamdülillah, bu memlekette çok az insana nasip olacak bir sicilim var.
Çalmadım, çırpmadım. Arkadaşlarımı satmadım. Şehitleri sömürmedim. Çocukları eğitiyorum diye cebimi doldurmadım. Devletin federasyonunu âile şirketine çevirmedim. Asla alamayacağım arabaları, devlet parasıyla aldırmadım. Bunlarla tatmin olmayınca şımarık çocukların oyuncak istemesi gibi helikopter istemedim. Yanımda çalışanların harcırahlarını yemedim. Harcırahları bile yemediğim için sosyal medya hesâbımdan fakirlik edebiyatı da yapmadım. Eşim okula hiç gitmeden öğretmen maaşı da almadı. Hesâbıma yatan maaşı gizleyip “İzciliği gönüllü yapıyorum.” diye yalan söylemedim. Akrabalarımı kampta istihdam edip ev bark sâhibi yapmadım.
Devletin kamplarında, liderlerin gözü önünde, eşimle tekme yumruk kavga etmedim. Eşim, kampa gelen güzel kızlar beni yoldan çıkarırlar diye kıskanıp onlara psikolojik tâciz yapmadı. “Çanakkale şehitlerini anıyorum.” diye gösteri yapıp yabancı izci kızlarla şehitlerin huzûrunda deniz sefâsı yapmadım. Yabancı kızlarla deniz sefâsı yapmadığım için, kampa gelen kız çocuklarına açık giyiniyorlar diye “Sen o…u musun?” diye sorup bunalıma sokmadım. 11-12 yaşlarında bir kızla bir erkek sohbet ediyor diye kızı, herkesin içinde bilmem ne ilân edip memleketine göndererek hayâtı boyunca unutamayacağı bir travma yaşatmadım. Nâmus düşkünlüğümü, böyle gösterilerle örtmedim.
En mühimi, hırsızlıktan, devleti dolandırmaktan mahkûm olmadım. 16/06/2010’da Ankara 14. Asliye Cezâ Mahkemesi’nde Dosya no: 2009/978 Karar no: 2010/441 ile verilen dört ay hapis cezâsı da almadım. İlk defa yaptım diye para cezâsına da çevrilmedi. Baktım kimse bana dokunamıyor, buna güvenerek İBB’yi dolandırmadım. Listelerle oynayıp, 3’ü 5 yaparak belediyeden haksız kazanç elde etmedim. İsimleri, tekrar yazıp liste kabartarak sahte imzâ atmadım. Bu işin peşine düşülünce Ümraniye İzci Kampı’nda yangın çıkarıp arşivin yandığını söylemedim. Şimdi vekil olan bir koruyucum olmadı. İslâmî câmiada sözü dinlenir ağır ağabeyleri, yönetim kuruluna almadım. Suçlarıma ortak etmedim. Efendim, şeyhim de olmadı. Gündüzleri hırsızlık yapıp, pazartesi perşembe zikir törenlerine katılarak günah çıkarmadım. Şeyhimle birlikte, devletin şimdi terörist ilân ettiği kişinin sağlığı için Mevlânâ’nın huzûrunda duâ etmedim.
Mideniz bulanmasın diye yapmadığım şeylerin hepsini yazmıyorum.
Çocuklarım öğrenince benden utanır diye bunların hiçbirini yapmadım. Yapmadığım için yolsuzluk belgelerim basına, mahkemelere sunulmak üzere birilerinin elinde de değil.
Ne dersiniz ben, iflah olmaz bir terörist miyim?
Dinime küfreden Müselman olsa. Enfiye meselesini yazdım, itiraz gelmedi. Zîrâ adam, enfiye bağımlısı. Çocuklara silahlı tâlim meselesini yazdım. İtiraz gelmedi. Çünkü gerçek.
Eee geriye ne kaldı? “Bu kadın paralelci.”
Pelikanlar bile güler buna.
Şimdi de yolsuz, hırsız olduğunu yazıyorum. İşte dosya numarası. İsteyen araştırsın. Bu adamın hangi geometrik şekle uygun olduğuna siz karar verin.
Kamplarda silah tâlimini normal göstermek için okçuluğu misâl verenler olmuş. Bu misâli verenler, vaktiyle izci kampında bir çocuğun kafasına ok saplandığını biliyorlar mı? Allah’dan çocuk ölmedi ama bu gevşekliğin, bu laçkalığın hesâbını soran olmadı.
Tertemiz, hizmet ehli bir başkan olduğuna inandığım Kadir Topbaş’ın, belediyeyi dolandıran enfiyeciyle yollarını ayırmasının zamanı gelmedi mi?
Federasyonun Yönetim Kurulu’nun ağır ağabeyleri Celâlettin Akça ve Nurettin Özdebir, bütün bu olaylar hakkında ne düşünüyor?
Hasan Subaşı sahte listelerle belediyeyi dolandırdığı sırada İBB Spor’un izcilik sorumlusu olan Ahmet Hamdi Çamlı, Hasan Subaşı’nın enfiyeciliği ve yolsuzluğu hakkında bilgi sahibi miydi?
Yukarıda dosya ve karar numarasını verdiğim yolsuzluk, aysbergin görünen yüzü.
Hasan Subaşı göreve geldikten sonra izciliğe vedâ edenler, daha ne kadar susacaklar?
Ve sen Hasan Dinçer Subaşı!
Daha ne kadar, dinimizi ve şehitlerimizi sömürmeye devâm edeceksin?”
(11 Mayıs 2016-Vahdet)