Selvi Boylum Al Yazmalım, merhum Cengiz Aytmatov’un başyapıtlarındandır. Ancak okumayı pek sevmeyen Türk Milleti bu eseri, aynı adlı sinema filmiyle tanıyabildi.
İzleyenler bilir filmin en dramatik bölümü final sahnesiydi.
Asya rolündeki Türkan Şoray soruyor…
Sevgi neydi?
“Sevgi iyilikti, sevgi dostluktu, sevgi emekti” diyerek sevdiğine değil kendisine kucak açana, vefalı olana, sahip çıkana gidiyor…
Nihayetinde, İlyas rolündeki Kadir İnanır bu tercihe boyun bükerek, “elveda bitmemiş türküm benim” diyerek oradan ayrılıyor…
***
Bizim emekle, gözyaşıyla, kanla, canla, sevdayla yazılmış türkülerimiz biter mi?
Bitmez…
Size bir yaşanmışlıktan ve dahi adanmışlıktan bahsedeceğim ki henüz filmi yapılmadı. Bu manevi çileyi hakkıyla filme dönüştürebilsek izlerken çoğumuzun mendili ıslanır
O bir Türk kızı, lise yıllarında ülkü denilen nazlı gelinle tanışan…
O bir Türk anası, eşine, çocuklarına, torunlarına kanat geren, ülküyü anlatan…
O bir Türk kadını, arkadaşlarıyla dostluğu hiç eksilmeyen ve gittikçe büyüyen…
O bir Türk Milliyetçisi, vatanı için yanan, şehidine göz yaşı döken, muhtaca el uzatan…
O bir Türkiye sevdalısı, ömrü teşkilatçılıkla geçen, emek veren, sevgi sunan, dokunan…
***
Size birkaç soru.
Siz hiç kamyonetin üzerine hayvanlarla birlikte binip, çal-çamur-yağmur demeden şehidimin evinin önünde de kurban kesilsin diye kurbanlık koyun dağıttınız mı?
O, ekibiyle birlikte dağıttı…
Siz hiç kamyonetten kaçan hayvanı yakalamak için koşarken düşüp yaralandınız mı?
O, yaralandı…
Siz hiç kendi evinizde ellerinizle yaptığınız yemekleri tencerelerle iftar öncesi başka ilçedeki şehit ailesinin evine taşıdınız mı?
O, arkadaşlarıyla birlikte taşıdı…
Siz hiç gecekondu fakirhanelerinde, yer sofrasında garibanlarla aynı tencereye kaşık salladınız mı?
O, Asenalarla birlikte yaptı ve emanete sahip çıkarak şehitlerimizin ruhunu şad etti…
Siz, hiç on yılı aşkın birlikte siyaset yaptığı yönetim organlarıyla aradan yıllar geçse de tek fire vermeden ailece görüşmeyi sürdüren siyasetçi tanıdınız mı?
O, bu istisnalardandır, birlikte görev yaptığı arkadaşlarının bila-istisna tamamıyla ailece düzenli görüşme geleneğini sürdüren…
O, o, o….
O’ları saymaya sayfalar yetmez.
***
Her ne kadar yukarıdaki adanmışlığı bırakalım yaşamayı, hikayesini bile duymayan birileri gelip sizin tapulu arsanıza konsa da yetmemiş gibi bir şekilde o konduya tapu/mazbata almış olsa da sizin içiniz halen aynı coşkuyla çarpmaktadır...
Gün geldi aynı sevdaya açılan kapılar kapandı, yollar ayrıldı, keşke ayrılmasaydı…
Gün geldi şartlar, hayal kırıklıkları sizi kopuşlara zorladı, keşke zorlamasaydı…
Gün geldi samimiyetle açtığınız yeni sayfa sizi tatmin etmedi, bir mesajla ayrıldınız.
Klavye komandoları aklına geleni yazmaya başladılar…
Yok, “…da koptu AGA…”
Yok, “aklı başına geldi…”
Yok, “olacağı buydu, biliyordum böyle olacağını…”
Ki o Asena’mız için, kız kardeşimiz için aleyhte tek satır bile mekruhken…
Sayıları çok fazla olmasa da bazılarına hatırlatmak ve sormak istiyorum.
Peki siz hangi ara bu kadar merhametsiz oldunuz da onun yaşadıklarını bilmeden atıp tutarsınız, yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınıza değişmeyi meziyet sayarsınız?
***
Sahi sevgi neydi?
Sevgi iyilikti, sevgi dostluktu, sevgi emekti, sevgi ahde vefaydı.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, ülkü denen nazlı geline sevdası hiç bitmeyeceklere.