Ak Parti şöyle böyle 20 yıldan beri iktidarda bulunuyor. İyisi kötüsü, hayrı ve şerri ile işte geldi gidiyor diyebiliriz. Genel kanaat, 2009 ya da 2012’ye kadar yararlı işler yaptığı yönünde. Sonrasında ise liderin etrafında giderek daralan bir çember oluşup ötekileştirmeler, inatlaşmalar başladı. Türkiye’nin gerçekleri, gelir gider dengesi gözetilmeden, ne getirip götüreceği hesap edilmeden “çılgın” projeler ortaya atılarak hayal âleminde gezintiye çıkıldı. “Cumhuriyetin kazanımları” olarak nitelendirilen ve hemen tamamı üretime, istihdama dayalı ne kadar fabrika, tesis varsa adeta yok pahasına satıldı. Olmaz denen işler, yayısal çoğunluğa dayanarak çıkarılan Kanunlar, Yönetmeliklerle kitabına uyduruldu. Devlet İhale Kanunu nerede ise 200 defa değiştirildi.
Bunlardan ayrı olarak dış politikada akıl almaz hatalar yapıldı. “Bülbülün gül ile har davası var, bizim Mısır ve Suriye ile ne davamız var” misali, durduk yere o iki ülke ile düşman kesildik. En sonunda MHP’nin nerede ise kayıtsız şartsız desteği ile “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen bir acayip, bir garaip uygulama kabul edilerek TBMM adeta devreden çıkarılınca bütün bunların üstüne tuz – biber ekilmiş oldu. Şimdi artık denetimsiz, kontrolsüz, “Ben yaparsam olur ve işte ben yaptım oldu” anlayışının hâkim olduğu bir düzen var. Muhalefetin yapıcı teklifleri, verdikleri öneriler bile hiç kayda alınmıyor. Demokrasi adeta rafa kaldırılmış durumda, kin ve nefret söylemleri yüzünden insanlar televizyonlardaki haberleri bile dinlemez, seyretmez oldular.
Lider, parti ve ülke yönetiminde tek seçici, tek emir verici olduğu için AKP içinde fikir beyan edebilecek kimse ve istişare organı kalmamış gibi görünüyor. Çünkü televizyonlardaki açık oturumlara AKP adına partide fiilen görevli olanlar değil de birkaç eski milletvekili, birkaç gazeteci, birkaç akademisyen ve hukukçu katılıyor. Hatta bazen, MHP’li olarak bilinen katılımcıların AKP politikalarını AKP’lilerden daha sıkı savunduklarına da şahit oluyoruz. 96 kişilik kurucu kadronun 86’sı dışlanmış durumda imiş. Onun için kimse fikir beyan edemiyor, edenler de Lidere ya da Genel Merkez’e selam çakma telaşı içinde saçmalıyorlar. Bu da gösteriyor ki, başlangıçta inandıkları bir dava etrafında kümelenenler gitmiş, meydan menfaat ve umur peşinde koşanlara kalmış.
İşte birkaç örnek…
Sıcak bir gündem olduğu için önce BAE/Birleşik Arap Emirlikleri konusundan başlayalım. “Körfez Ülkeleri” diye bilinen BAE ve benzerleri Allah’ın verdiği petrol zenginliği ile şımarık zengin çocukları gibi lüks ve israf denizinde yüzüyor, şatafattan taviz vermiyor ve paralarına güvenerek üzerlerine vazife olmayan işlere de karışıyorlar.
2016 yılı Temmuz ayında yapılan “Hain Darbe Girişimi”ni finanse ettikleri Türkiye’deki en yetkili ağızlar tarafından dillendirilmişti. Keza bu Emirliğin, iyi ilişkilerimizin bozulmasına sebep olan Mısır’daki darbenin de destekçisi olduğu biliniyordu. AKP iktidarı bu sebeple de BAE’ne mesafe koymuş, AKP destekçisi gazeteler BAE ve Veliaht Prens Muhammed bin Zaid’le ilgili “Şerefsiz Bunlar” manşeti ile çıkmıştı. Yeni Şafak Gazetesi’nin sorumlusu İbrahim Karagül ile şu anda AKP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olan ve milletin meteliğe kurşun attığı, pahalılıktan, peş peşe gelen zam yağmurundan bunaldığı şu günlerde 5000 TL’lik atkısı, 9000 TL’lik gözlüğü eleştirilince mahcup olup özür dileyecek yerde “Kapıcılar gibi mi olmamızı istiyorsunuz” deme pişkinliğini gösteren Mücahit Birinci, BAE Veliaht Prensi için neler yazmışlardı neler? Önce onları bir hatırlayalım isterseniz:
Yenişafak Yazarı İbrahim Karagül’ün 20 Ocak 2020 tarihinde, Veliaht Prens Muhammed bin Zaid’in resmi ile birlikte yayınladığı tweet:
“Bu adamı durdurmak en büyük terörle mücadeledir. Ortadoğu’nun terör trafiği BAE’li Muhammed bin Zaid’de, yani bu adamda kesişiyor. Yemen’de, Suriye’de, Libya’da, Kaşıkçı cinayetinde, avaş suçlarında hep o var. Ttürkiye’yi vuran bütün terör örgütlerini besliyor.”
AKP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mücahit Birinci’nin 04 Mart 2020 tarihli tweet’i:
“BAE denen KABİLE’nin reisi coronavirüse yakalanmış… Firavun’un da burnuna sinek girmişti.”
Ve sıkı durun; aynı Mücahit Birinci’nin, Veliaht Prens Türkiye’ye gelirken 24 Kasım 2021 tarihinde attığı tweet:
“Bakın bazıları BAE güzellemeleri yaparlardı BU ÜLKE Türkiye’ye mesafeli iken… Şimdi yatırımla geliyor, sövmeye başlarlar…”
Yani şimdi ben Mücahit Efendi’ye ne diyeyim, ne yazayım? “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” mu desem, Türkiye ile arası açıkken “KABİLE” olarak vasıflandırdığı bir grubu, bir topluluğu, bir yeri, aradan iki yıl bile geçmeden “ÜLKE” konumuna getirip kendi yaptığı sövme işini başkalarına atarak yaptığı iftirayı mı anlatsam, “Böyle de dönüş olmaz ki bre Mücahit, ağır ol” mu desem? Çokbilmiş İbrahim Karagül’e, “Bu adamı durdurmak en büyük terörle mücadeledir” dediğiniz kişi Türkiye’ye geldi ve Saray’da Devlet Töreni ile karşılandı. Şimdi önünü açmış mı oluyoruz? Söyleyecek sözün, yazacak yazın, atacak tweet’in yok mu diye sorsak mı? Ne yapsak, ne desek, neden anlarlar gerçekten bilemiyorum. Pes vallahi pes, pes!...
Ya iktidar medyasının “Amiral Gemisi”, iktidara yön veren “Pelikan Grubu”nun yayın organı Yeni Şafak’a ne demeli?
27 Haziran 2020 tarihli Yeni Şafak’ın manşeti BAE ile ilgili manşetine bakar mısınız?
Ana başlık: “BAE – PKK HATTI ÇOCUK TİCARETİ”
Ara başlık ise şu: “HER KUMPASIN İÇİNDE”
23 Ekim 2020 tarihli Yeni Şafak’taki manşet ise daha iddialı:
“ŞEREFSİZ BUNLAR”
“BAE’nin başını çektiği İsrail’le normalleşmenin ucu İslami değerlerle savaşa vardı.”
Sonra iki alt başlık:
“YAHUDİLER HİCAZ’IN SAHİBİ”, “ZAYED DESTEK VERİYOR.”
Ve Yeni Şafak 25 Kasım 2021: “BAE İle 10 Anlaşma.” “10 milyon dolarlık Fon Ayırdık!”
Bu konuda benim ve şahit olduğum kadarı ile çoğunluğun genel kanaati belli. Takdiri, her şeye rağmen AKP politikalarını desteklemeye devam edenlere bırakarak geçiyorum.
Başlıkta, “AKP ve destekçileri içinde sağduyu sahibi bir kişi bile kalmadı mı” diye sormuştuk ya, birkaç örnek daha verelim:
AKP Erzurum milletvekili İbrahim Aydemir, TBMM’de yaptığı basın toplantısında, “Akaryakıt istasyonlarındaki kuyruklar zamlardan dolayı değil, araç sayısı çok da onun için” dedi. Hadi kuyruklara girerek deponuzu beş – on lira ucuza doldurabilmek için çile çekenler, cevap verin bakalım!
2019 Yılında yaptığı konuşmada “Türkiye’de yoksulluk yok” diyen AKP Manisa Milletvekili Uğur Aydemir, Kasım 2021’de yaptığı konuşmada da, “Gerekirse soğan ekmek yeriz gene de teslim olmayız” dedi, iyi mi?
Örnekler çoğaltılabilir. AKP’nin vazgeçilmezlerinden olup bir de “Türk Dünyası Aksakalı” etiketi yapıştırılan Binali Yıldırım’ın, akıllara ziyan “0 çarpı 7 = YEDİ KAT” hesabı ile herkesi güldürmüşken bir de “Rusya ve Çin Türk Devletler Teşkilatı’nın tabii üyesidir” saçmalığı ile alay konusu olmasını zaten biliyorsunuz. Hele de “Eti gramla, domatesi tane ile alın, kış günü turfanda sebze yemeyin” diyen Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ’ın da unutulması mümkün değil.
AKP’ye oy veren vatandaşlar herhalde bütün bunları değerlendireceklerdir. O masum vatandaşlar henüz ümitlerini kaybetmemiş olabilirler ama özellikle AKP’de bir yerlere gelenlerle destekçilerinde “Bu böyle gitmez, gidemez” diyecek sağduyu sahibi bir kişi bile kalmadı mı acaba? Ve bir soru daha: Her şey şahsi çıkarlarla mı sınırlıdır bu dünyada?