Kemalizm sopası yeniden gösterilince son derece sıradan bir soruyu sormaya bile kimse cesâret edemiyor.
Yok ben kafaya taktım, soracağım.
Atatürk’ün ölmeden evvel son sözünün “aleykümselâm” olduğunu hem Sabah gazetesinin târihçisi Erhan Afyoncu hem de Sözcü gazetesinin târihçisi Sinan Meydan, 10 Kasım vesîlesiyle hatırlattılar.
Meseleyi, ilk defa Hacettepe Üniversitesi Târih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ali Güler gündeme getirmiş ve şöyle demişti:
"Atatürk'ün, komaya girdiğinde söylediği son söz 'Aleykümselam' sözüdür. 8 Kasım günü Atatürk saat 18.30'da Dr. Neşet Ömer İrdelp muayene için, Mustafa Kemal Atatürk'e 'Paşam dilinizi dışarı çıkarır mısınız?' deyince Atatürk dilini dışarı çıkardı. Ardından, Dr. İrdelp 'Biraz daha uzatır mısınız?' diye sordu. Bunun üzerine Atatürk dilini tamamen içeri çekip sağına döndü. Orada birisiyle konuşur gibi 'Aleykümselam' dedi ve derin bir komaya girdi. Bundan 38 saat 5 dakika sonra da tıbben ölümü gerçekleşti.
Ben Nahl Sûresi 32. âyet ve Vâkıa Sûresi 91, 92'inci âyetlerde anlatılan inançlı bir insanın ölüm anının gerçekleştiğine inanıyorum. Kuran-ı Kerim'de anlatıldığı gibi Atatürk'ün, ruhunu almaya gelen Azrail'e selam verdiğini düşünüyorum."
Sinan Meydan, mezkûr yazısında 10 Kasım saat 9.05’de Atatürk’ün, gözlerini açıp odadakilere son defa baktığını ve birkaç sâniye içinde gözlerini son kez kapadığını yazdı.
Bundan ne anlıyoruz? Atatürk, 10 Kasım’da saat 9.05’de öldü. Yâni Azrâil, Atatürk’ün rûhunu bu saatte teslim aldı.
Peki doktorunun söylediği “aleykümselâm” sözünü ne zaman söyledi? Bundan 38 saat 5 dakika önce.
Şimdi...
Ali Güler’e soruyorum:
Azrâil, 8 Kasım’da geldi, selâm verdi. Atatürk de Azrâil’e selâm verdi. Sonra Azrâil gitti. 10 Kasım’da saat 9.05’de tekrar geldi.
He mi?
Öyle mi?
Ya siz, bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz?
Bu Azrâil, kaç kere gelip can alıyor?
Evet, Nejat İrdelp’in anlattığına göre, Atatürk’ün komaya girmeden evvel söylediği son söz, “aleykümselâm”dır. Azrâil geldiğinde ise hiç konuşmamıştır.
............
ANLARSIN YA DÂMÂT!
Bir emekli olarak, ekonominin ne durumda olduğunu beş duyu organımla hissediyorum. Hislerimi yazarsam terörist sınıfına sokulma ihtimâlim var.
Ne yapayım ben de bundan böyle fıkraya sığınacağım:
Anlarsın ya dâmât!