Lütfen bu yazımı çok dikkatli okuyun. Ne demek istediğimi biraz karışık anlatacağım.
Öğretim üyesi ve yazarların olduğu bir yemekteyiz. Çapraz karşımda bir muhâbir hanım oturuyor. Biz, sohbet ediyoruz ama o, iştirak etmiyor. Çünkü başı, hep eğik. Çünkü hep twitırda. Elinin birisi de sürekli ekranı ittiriyor. Bir ajans adına toplantıyı izlemeye gelmiş. Konuşmamızda üst düzey bir kurum ve bir adamın adı geçti. Kuruma yanaşmaya çalışan bu adamın, pek iyi niyetli olmadığını, alavere dalavere işleri olduğunu söyledim (Çünkü beni de kazıklamıştı).
Muhâbir hanım, birdenbire başını kaldırdı, “O, öyle birisi değil.” dedi. Kadını epeyce incelediğim için -argo olacak ama- anında köfteyi çaktım. Zâten bahsettiğim kişiyi tanıması imkânsızdı. Hemen “Kim öyle biri değil?” diye sordum.
“Konuştuğunuz kişi.”
“Biz kimi konuşuyoruz ki?”
Bir isim söyledi. Oysa o isim ortada yoktu. Dedim ya hanımefendiyi çözmüştüm. Sürekli twitırda oldığu için gerçeklikle bağı azalmış. Kulağına çalınanlar ile kafasındakileri “kes, kopyele, yapıştır” yapıyor.
“Hüseyin âbi, öyle birisi değil.”
“Benim ağzımdan, Hüseyin ismi çıkmadı.”
“Şimdi söylediniz işte!”
“Tekrar ediyorum, benim ağzımdan o isim çıkmadı.”
“Ben bunu kabul edemem. Hüseyin âbi, öyle biri değill” diye ısrar eti. Oradaki zevâta dönüp, “Konuşmamızda Hüseyin diye bir isim geçti mi?” dedim. Topluca “hayır” cevâbı geldi. Döndüm. “Duydunuz mu? Biz, söylediğiniz kişiden bahsetmedik.“ dedim.
Hanımefendi sinirlendi. “Ben bunu kabul edemem. O benim Hüseyin âbim. Ona bunu diyemezsiniz!“ cümlelerini kurarak, âdeta bizi tehdit etti. ”Bunun hesâbını sorarım.” havalarında masayı terketti.
Elbette bu, bir savunma mekanizması. Bu twitter kaçkını hanım, muhtemelen anlattığım hatâyı çok yapıyordu. İçinden çıkamayınca da baskın çıkmaya çalışarak kaçıyordu.
Bu hikâyeyi niye mi anlattım? Bahsettiğim kişi, Şerife Boz’un fotoğrafını çeken muhâbir.
Mezkûr hanım, Şerife Boz meselesi karışınca twittırda açıklama yapmış. Son derece tutarsız ifâdeler var. Yoğundum da tâkip etmedim de uykularım kaçtı da.. Daha bir sürü laf salatası.
Muhâbir hanım, 16 Temmuz’da gerçekten güzel bir fotoğraf yakalamıştı. Şerife Boz, daha sonra AA’na röportaj vermiş ve 16 Temmuz’da Taksim’e kamyonla gittiğini anlatmıştı. Sağolsun bizim basın, bu târihi 15 Temmuz yaptı.
Fotoğraf darbe gecesinin sembollerinden birisi olunca çeken kişinin de başarısı oldu şüphesiz ve bu başarıyı gölgeleyecek bir açıklama yapmadı. Nitekim kendisi de böyle anlatıyor.
Fakat Saliha Hanım’ın mesajındaki şu cümleler, üzerinde durulmayı hak ediyor:
“Utanarak söylüyorum, iş yoğunluğum sırasında Boz’un röplerini detaylı okumadım. Her zaman olaylara karşı çok dikkatli olduğumu savunan ben, bu hatayı yaptım.”
“İnsan böyle bir varlık maalesef. Duyduğu negatif düşünceler hemen zihnine yerleşiyor ve durup doğruyu görme gayretiyle meseleye bakmayı pek tercih etmiyor.”
Ne güzel bir itiraf değil mi? Anlattığım hikâyeye ne kadar uygun.
Bu kısım, zihni dağınık muhâbirin dikkatsiz, baştan savma iş yapışı kısmı.
Şerife Boz kısmına gelince..
Şerife Hanım, vekil aday adayı olmuş. Mesleği kısmına, “15 Temmuz kahramanı” yazmış. Böyle bir meslek, henüz ihdâs edilmedi.
Ben, Şerife Hanım gibilere çok üzülüyorum.
Ekrana sık sık çıkan bir şehid eşinin övüldüğü bir yerde, ”Dalga mı geçiyorsunuz? Kadına, âcilen ekran yasağı gelmeli.” dedim. Şaşıran bakışları görünce devam ettim:
“Hayâtında hiç çalışmamış, evi dışında bir dünyâsı olmayan bir kadının birdenbire bu kadar ünlü ve görünür olması, çok ağır bir yük. Herkes, bu yükü taşıyamaz; altında ezilir. Nitekim bu kadının psikolojisi bozulmuş. Acısını lâyıkıyla yaşayamıyor. Sorsan felsefenin târifini bilmez ama filozof takılmaya başladı.”
Haksızlık ettiğimi, çok acı çektiğini söylediler. “Elbette çekiyor ama insan, acı çekerken acı çeker, başka birşey yapamaz.” dedim. Bilmiyorum, belki de kadıncağızın şöhretini kıskandığımı düşünmüşlerdir.
Oysa ben, evi dışındaki dünyâya sudan çıkmış balık gibi açılan her kadına üzülüyorum. İster muhâbir olsun, ister 15 Temmuz kahramanı... Hele de tahsilleri yoksa...
Şerife Hanım, kendisini belli etmemek adına çarşaf giyiyor ama her yerde. Diyelim ki vekil oldu. Ne yapacak? Çarşafıyla yemin mi edecek? İlk itiraz, Ak Parti’den gelir.
Nereden mi biliyorum? Eşi vekil veya bakan olan çarşaflı hanımların, ilk iş olarak çarşafı çıkarmalarından.
Vekil olunca pardesüyü çıkaran tesettür savaşçılarından..
Bir daha öyle bir gece olursa dışarı çıkacağından emin olduğum Şerife Boz’a tavsiyem, evine çekilmesidir.
Muhâbir Hanım’a ise ne desem boş!