Başkanlık sisteminin taahhütlerinden biri, Türk siyasetini bütünleştirmekti. Beklenti, iki partili bir sistemdi. Daha ilk seçimde bunun böyle olmayacağı anlaşıldı. Sistem, siyaseti bütünleştirmek yerine iyice parçaladı. Yeni yeni partiler kuruldu.
Kimse kimsenin parti kurmasına bir şey diyemez. Demokrasilerde siyaset yapmanın kanalları sonuna kadar açık olur.Öyle olmalıdır da. Geçmişte yaşanan bazı darbelerin arkasında biraz da demokratik mücadele kanallarının kapalı olması vardır. Siyasetin kantarı vatandaşın teveccühüdür. Kendine güvenen, düşüncesinin bir boşluğa denk düştüğünü düşünen herkes parti kurabilir.
Bu parti enflasyonu sadece bir boşluğa olta atmakla ilgili değil, CB sisteminin teşvik ettiği bir durum. Yüzde 1'in bile dengeleri değiştirdiği bir sistem, yüzde biri bulabileceğine inanan her siyasi grubu partileşmeye teşvik eder. Yüzde 1, bir pazarlık marjıdır ve bu orana ulaşabilen her partiyi siyasi denkleme dahil eder.
Başkanlık sisteminden önce, seçim barajının yüzde 10 olması yeni oluşumlar için son derece caydırıcıydı. Bu hem siyasetin parçalanmasını engelliyor, hem de partileri daha çoğulcu olmaya itiyordu. Her partinin şemsiyesi altında, -temel konularda- buluşan, diğer konularda farklılaşan gruplar bulunurdu. Siyaset nüanslar etrafında şekillendikçe bu çoğulcu ve uzlaşmacı politik kültür de giderek kayboluyor. Her farklılık partileşmeyi gerektiriyormuş gibi bir düşünce yerleşiyor.
Kimsenin, kimsenin düşüncesine katlanamadığı bir toplumda demokrasiyi yaşatmak zordur. Bizde tali konulardaki farklılıklar bile ayrışma nedenidir.Ancak her ayrışmanın düşünce kaynaklı olduğu söylenemez. Çoğu zaman hırslara, beklentilere, menfaat arayışlarına ideolojik etiketler yapıştırılarak piyasaya sürülür. Dışı dava olan politik paketlerin içi -lebaleb- hırs ve çıkardır.
Siyasi parçalanma iki önemli sonuç doğurur: Birincisi, siyaset kurumunun güçsüzleşmesi, yasamanın yürütme karşısında zayıflamasıdır. Tek adama dayanan sistemler ancak güçlü meclisler yoluyla sınırlandırılabilir. Aşırı parçalanmış bir meclis bu işlevi yerine getiremez. İkincisi, bunun tabii sonucu olarak dikta eğilimlerinin güçlenmesi, demokrasi dışı yönelişlerin artmasıdır. Tunuslu düşünce adamı Cabiri, İslam'da şuranın, tek adam yönelimlerinin önüne geçmek için getirildiğini savunur. Güçlendirilmiş bir meclis otokrasi eğilimlerinin önündeki en büyük engeldir.
Siyasi parçalanma, her zaman fikri sebeplerden kaynaklanmaz, daha çok çıkar çatışmalarından neşet eder. Çıkarları uzlaştırmak, fikri ihtilafları uzlaştırmaktan daha zordur. Çünkü birini ikna, ötekini tatmin gerekir.Doğru olan, siyasetin bütünleşmesi, demokrasi dışı eğilimlere karşı bir güç merkezi haline gelmesidir. Başkanlık sistemi, tek adamı güçlendirirken siyasi partileri ve buna bağlı olarak meclisi zayıflattı.İkili bir sistem vaat ederken, siyaseti daha bölünük hale getirdi. Bugün mecliste AKP,CHP,İYİ Parti,MHP,HDP,SP,DP,BBP ve DEVA var. Önümüzdeki seçimlerde, bu sayı daha da artacak. Özgül ağırlığı olmayan küçük siyasi gruplar oluşacak.Bu da demokrasinin giderek zayıflaması,kuşatıcılığını yitirmesi demek.
Demokrasilerin gücü, parti sayılarıyla değil, denge ve denetim mekanizmalarının gücüyle ölçülür. Bunun için, erklerin birbirini denetleyecek güç ve kudrete sahip olmaları gerekir.Güçsüz, çok parçalı meclisler bunu yapamaz.Yüzde 51 sınırı, hem bölünmeyi hızlandırdı, hem de sistemi yüzde 1'lerin esiri haline getirdi.