15 Temmuz darbesini bahane ederek her türlü İslami kıpırtıyı suç sayan bir zihniyet peydahlandı. Bunlar geçmişte de vardı ancak ellerinde söylemlerine haklılık kazandıracak malzeme olmadığından çok fazla etkili olamıyorlardı. Şimdi ellerini nereye atsalar önlerine çuvallar dolusu malzeme geliyor. Darbe eleştirisi adı altında aslında İslam düşmanlığı yapıyorlar.
Darbelere karşı olmak, öznesi kim olursa olsun hesabının sorulmasını istemek bir vatandaşlık borcudur. Yapan kim veya kimlerse suçun muhatabı da odur. Lakin bu yapılmıyor. Neredeyse bütün tarikatlar, cemaatler kriminal hale getirilmeye çalışılıyor.
Elbette -tarikat/cemaat özelliğini kaybetmiş birer çıkar şebekesine dönmüş yapılar vardır. Bunlar geçmişte de vardı. Nitekim tekke ve zaviyeler kapatıldığında Abdülhakim Arvasi hazretleri "tekke ve zaviyelerin çok önceden kendilerini kapattıklarını, eski misyonlarını kaybettiklerini" söylemişti. Bugün de durum farklı değil, bir çokları kitap, yanmayan kefen, tespih, çorba, terlik ticareti yapan müesseselere dönüştü. Topluma güya İslam'ı telkin edenlerin kendileri, telkin ettikleri İslam'ın fersah fersah uzağındalar.
Ama bazıları böyledir diye de asırlardır bu coğrafyayı İslam'la yoğurmuş büyük velilerin varlığı ve tasavvuf gerçeği inkar edilemez. Toptancı bir mantıkla hareket edip Şeyh Edebalı'ları, Emir Sultanları, Hacı Bayram-ı Velileri, Akşemseddin'leri, Hacı Bektaşları, Yunusları yok saymak tarihimizin büyük bir parçasını yok saymaktır. Tarikat/Cemaat ve tasavvuf gerçeği değerlendirilirken kötü örneklere değil, her biri yol gösterici birer yıldız olan bu ve benzeri isimlere bakılır. Kaldı ki tarikatlar için de cemaatler için de esas ölçü Kurandır. Bu yapılar Kuran'a Sünnete ne kadar uyuyorlarsa o kadar İslami'dirler. İslam'ın getirdiği ölçüler herkes için aynıdır. Velisi için ayrı, delisi için ayrı hükümleri yoktur. Peygamber efendimiz hangi ölçülere uymuşsa onun yolunda giden herkes de aynı ölçülere uymakla mükelleftir.
Yapılması gereken darbe perdesi altında din düşmanlığı yapmak değil, bu müesseselere çekidüzen vermek, İslam dinini birer ticaret metaı haline getirenlere fırsat vermemektir. Eğer bir tarikatın, cemaatin rahle-i tedrisinden geçen insanlarda herhangi bir ahlaki farklılık ortaya çıkmıyor, davranışlarına farklı bir güzellik yansımıyorsa o tarikat veya cemaat misyonunu kaybetmiş, tarikat veya cemaat olmaktan çıkmış demektir. Varlık sebebi ahlak mayalamak, taliplerine manevi derinlik kazandırmak olan bu kurumlar bu işlevlerini sürdürdükleri müddetçe topluma hizmet eder ve meşruiyetlerini sürdürürler. Bunu yapamayanlar meşruiyetlerini kaybederler.
İnsanlara açık her mekanda iyi örnekler de kötüler de bulunabilir. Tarihimizde dini, güç devşirmenin aleti haline getiren sayısız insan ve grup olmuştur. Zaman onların hepsini silip süpürüp unutulmuşluğun çöp sepetine atmıştır. Allah'ın ipine dört elle sarılan ve dünyaya ışık saçanlar ise çağları delerek insanlığa her zaman örnek olmuşlardır. Bugün hala Yunus'u, Mevlana'yı, Şah-ı Nakşibendi'yi, Ahmet Yesevi'yi birer hayat kılavuzu gibi görüyorsak işte bundandır. Onlar Kuran'a ve Peygamber'e uyarak çağlarında onların yansıtıcısı oldular. Bugün de tarikat veya cemaatleri meşrulaştıracak çizgi budur.