Sinema sanatçısı D.Ç ile bir kaç hanım arasında geçen bir olay, önce yargıya, sonra medyaya taşındı.
Tarafların ifadeleri medya'ya yansıdığı için bu konuda yeniden teferruat vermeye gerek yok. D.Ç kimseye hakaret etmediğini söylerken, diğerleri, kendilerine -Arabistan'a gidin- diye hakaret edildiğini söylüyorlar.
Yargıda olan bir konu hakkında beyanda bulunmak doğru değil. Olayın gerçek boyutlarını yargı ortaya çıkarır mı, göreceğiz. Çünkü konunun bu kadar büyümesi ancak CB Erdoğan'ın açıklamalarından sonra oldu. Cumhurbaşkanının müdahil olduğu bir konuda yargının ne kadar objektif davranacağını tahmin etmek kolay değil.
Konu ile ilgili Karar Gazetesinde Yıldıray Oğur'da bir yazı yazdı. İki tarafın ifadelerini köşesine taşıyarak değerlendirmeyi okuyucularına bıraktı.
Siyasetin gündemine taşınmasa belki de konu hiç gündem olmayacak, unutulup gidecekti. Yandaş medya olaydan yeni bir-Kabataş yalanı- çıkarmaya çalışınca olay gündemin ilk sıralarına oturmuş oldu.
Hatırlanacağı üzere, bir kaç yıl önce bir hanım başörtüsünden dolayı bazı kişiler tarafından tartaklandığını söylemiş, bu yalanın peşinden giden bir çok gazeteci, yazar, hatta siyasetçi saldırı görüntülerini gördüklerine dair yemin kasem etmişlerdi. Sonra ne oldu, olayın düzmece olduğu, iktidar partisine taraftar kazandırmak, dindar muhafazakar insanları konsolide etmek için uydurulduğu ortaya çıktı. O yazarlardan vicdanı olan bir iki kişi (mesela Elif Çakır) sonradan özür dileyerek, böyle bir kamera kaydını hiç bir zaman görmediğini, dolayısıyla fena halde aldatıldığını itiraf etti.
D.Ç olayı da iktidar medyası tarafından yeni bir Kabataş kılığına sokulmaya çalışıldı. Olay -baş örtülülere- yönelik bir eylem gibi takdim edildi. Verilen haberlerde mesela kişiler, hanımlar yoktu, özne olarak baş örtüsü seçilmişti. Saldırı baş örtüsüne yani, İslam'ın bir emrineydi. Verilmek istenen mesaj açıktı, bunlar biraz güç kazanırsa -baş örtülü bacılarımıza- hayat hakkı tanımayacaklardı. Öyleyse ne yapmalıydık, iktidarın kuyruğunda dolaşmaya devam etmeliydik.
Yandaş medya -haberi Müslümanlık üzerinden, ona bir saldırı varmış gibi vermesine rağmen asıl motivasyonun İslami bir duyarlılık olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu mesele Müslümanlık üzerinden sorgulanacaksa, ilk sorulması gereken soru o başörtülü bacılarımızın içki servisi de yapılan bir mekanda ne işleri olduğudur? İslami anlayışta bir kötülüğün defi bir iyiliğin celbinden önce gelir.
Ayrıca olayın veriliş tarzında gözlenen- başörtülü bacılarımıza- hakaret etmişler tavrı, başörtülüklere hiç laf edilemeyeceği, hiç bir kusur isnat edilemeyeceği ön kabulünü içeriyor. Bu tavır doğru değil. Şu son yıllarda -böyle olmayanları tenzih ederim- ama bazı başörtülü bacılarımız bize başlarındaki örtünün Allah'a yakınlık anlamında bir şey ifade etmediğini, asla öyle bir anlam taşımadığını gösterdiler. Oysa başörtüsü sadece bir örtü değil, aynı zamanda bir hayat tercihinin ifadesidir. Örtü bir hayat tarzı tercihi anlamına gelmiyor, sizi onun sembolize ettiği ahlaka büründürmüyorsa bir bez parçasından farkı kalmaz.
Bir olayın nasılından daha önemli olan onu takdim tarzıdır. Bazen olayın takdim tarzı olayın önüne geçer. Bu defa da öyle oldu. Basit bir olaydan -İslam/küfür- karşıtlığı üretilmeye çalışıldı. Oysa D.Ç'den şikayetçi olanlar içinde de- başörtülü olmayanlar- vardı. Nitekim olayın tarafı hanımların bazıları da meselenin bu boyuta taşınmasından rahatsızlıklarını dile getirdiler. Böylece ikinci Kabataş provokasyonu başlamadan bitmiş oldu.
Gelin şu yüce İslam dinini siyasi çıkarlarınız uğruna bir kamplaştırma aracı haline getirmekten vaz geçin. Kendi kendimize düşman olmaktan yorulduk.
Vallahi, billahi çok yorulduk.