Türkiye siyaset sahnesinde yaşanan sistem irili ufaklı derebeyi, feodal sistemde yaşayan örgütlenme olarak da izah edebiliriz.
Başka bir açıdan bakıldığında siyasi oluşumları bir tarikat, siyasi parti başkanlarını bir şeyh, siyasi parti üyelerini de bir mürit olarak görmek mümkün.
İkinci paragrafta anlatılmaya çalışılan din etkenli bir siyasi yapılanmanın orta çağ Avrupa’sında görülen derebeylik yapısının günümüzdeki din veya milliyetçilik kullanılarak faaliyetine devam eden siyasi yapıları izah eder.
Bir derebeyi Türklerin yoğun olarak inandığı İslam dinini sanki babasından ona miras kalmış gibi kendi malı olarak görür. Kendisi her naneyi yer, her türlü istismarı yapar, her türlü duygu ve inanç sömürüsü yapar hatta dini mekanları kendi faaliyet alanına çevirir ama siz dinle ilgili bir cümle kurduğunuzda onun sahasına müdahale etmiş oluyor ve onun tarlasını sürmeye çalışıyorsunuz gibi suçlanabiliyorsunuz.
Halbuki inanılacak metaa ortada.
Yani herkesin malı.
Milliyetçilik de öyle bir şey.
Mesela biz Türk’üz, Türk milletinin mensubuyuz ve Türk milletinin mensubu olmaktan gurur duyuyoruz. Türk milletinin ileri gitmesini yükselmesini istiyoruz ve bu durumu Türk milliyetçisiyiz olarak tanımlıyoruz.
Bazı siyasiler ise Türk milliyetçiliğinin kendi tekellerinde olduğu gibi gülünç bir iddia ile ortaya çıkıyorlar.
Ülkücülüğü daraltmaya çalışıyorlar.
Derebeyinin kuralı olmaz.
Olsa da kendi yazdığı ve kendi oynadığı bir kural olabilir çünkü derebeyinin amacı dünyevi varlığını korumak üzerinedir. Başkacada bir önceliği yoktur. Varsa yoksa derebeyinin çıkarları.
Salt çıkar üzerine kurgulanmış bir orta çağ sisteminden çoğulcu, katılımcı, demokrat bir tutum beklemek tabi ki gerçeklerle uyum göstermez.
Siyasi derebeyiler toplumsallaşmış fikirleri kendi tarlası gibi görebilir, fikrin sahibiymiş gibi görünmeye çalışabilirler.
Tabii nereye kadar.
Mesela Türk milliyetçiliği, Ülkücülük kişinin kendisini Türk hissetmesiyle başlar.
Demek ki Ülkücülük Türk olan herkesin üzerinde hakkı olan bir fikirdir ve davranıştır.
Tabii derebeyi olanlar Ülkücülükten geçinmek isteyeceklerdir. Geçinenlerde olacaktır maalesef.
Halbuki Ülkücülük bir geçim kaynağı değildir.
Ülkücülük Türk milletine bir hizmet fırsatı üretmek ve hizmeti uygulamaktır.
Ülkücüyüm de, ülkücü olduğunu iddia eden partiden milletvekili adayı ol , adayı olduğun partinin ülkücülerden topladığı paralarla yaptığı bütçeden İstanbul’un lüks otellerinden birinin denize nazır kral dairesini tüm seçim kampanyası boyunca kirala .ekmek elden su gölden ultra lüks bir hayat yaşa .
Ülkücüsü olduğun Türk milleti için son 20 yılda hiçbir olumlu fikir üretme. Sadece asalak ol.
Ülkücülük benim kontrolümün dışında olmaz de.
Haklıdır vallahi.
Derebeylik veya feodalite de aynen böyle bir şey zaten….