Kararsızlık, plansızlık en ciddi meselelerde bile sonuca ulaşmayı engelleyen nedenlerden biridir. Türkiye 40 yıldır bölücü terörle mücadele ediyor. Karşısında Ortadoğu'yu tanzim etmek isteyen güçler var. PKK onların taşeronu. Öcalan, yakalandığında kendisine ve örgütüne yardım eden ülkeleri tek tek saymıştı.
Uluslararasılaşan bir mesele ancak tedbirinin de o düzeyde alınmasıyla sonuca gider. Yani, PKK'nın arkasındaki güçleri de ya yenmek ya da onları Türkiye'nin politikalarına ikna etmek gerekir. Bu güne kadar bu yönde bir çalışma olmadı, en azından sonuç alıcı bir çalışma yapılamadı. Dün PKK'nın arkasında kim varsa eksiksiz olarak bugün yine onlar var.
Bir devlet, gücünü, kudretini muhafaza ettikçe terör örgütleri kolay kolay hedefine ulaşamaz. Arkasındaki güçlerde günü gelir onu terk ederler. Geçmişte İngilizlerin, Rusların hatta İranlıların Kürtleri önce kullanıp sonra bir kenara atmalarını hatırlamakta fayda var. Türkiye, politikalarında dik durmayı başarabilirse PKK'nın da akibeti aynı olacaktır.
Lakin, işte bütün mesele dik durmakta. Bazı sorunlar vardır ki kişisel ikbal meselesi yapmamak gerekir. Tüm parti ve siyasi grupların aynı hedefe götürecek bir politikada sabit kadem olması gerekir. Terör ve bölücülük bu sorunların başında gelir. Ancak üzerinde sebatla durulan bir politikanın varlığından söz etmek çok zor.
24 Haziran seçimlerinde ordumuzun Kandil'e girdiği, bir çok kişiyi yakaladığı ya da etkisiz hale getirdiği yazıldı,çizildi. Hatta medya yoluyla bazı fotoğraflarda paylaşıldı. Seçim bittikten sonra buların hepsinin yalan olduğu,Kandil'e çıkılmadığı ortaya çıktı. Bu tip haberlerin gerçek haberleri de inandırıcı olmaktan çıkaracağını,toplumu devlete inanmaz hale getireceğini söylemeye gerek var mı?
Şimdi de Fırat'ın doğusuna müdahale konuşuluyor. Türkiye, elbette menfaatlerini koruyacaktır, bize düşen de bu politikalara destek olmaktır. Ancak önceki yalanlar, seçime yönelik aldatmalar bugün Fırat'ın doğusu ile ilgili haberleri de inanılmaz hale getiriyor.
Niçin bu tip haberleri hep seçim arefelerinde konuşup, sonra da unutuyoruz?
Niçin bu ciddi operasyonlar hep seçim öncesi gündeme geliyor da daha önce hiç konuşulmuyor? Kaldı ki, Fırat'ın doğusunda ABD diye bir güç var, onun izni olmadan Rusya bile o yöne doğru bir adım atamıyor. ABD bölgede küçük çaplı bir operasyon izni verdiyse bu hangi bedel karşılığı diye sormak gerekmiyor mu?
Fakat asıl söylemek istediğim plansızlık ve kararsızlıkla ilgilidir.Çözüm sürecinde iktidarın hangi tavizleri vermeye hazır olduğunu gördük. Türkiye bıçak sırtından döndü. Dolmabahçe'de imzalanan sonra da iptal edilen mutabakat metni Sevr'in güncellenmesinden başka bir şey değildi. O tablo iktidarın terör ve bölücülük meselesinde her zaman hata yapabileceğini, milli varlığımızı tehlikeye sokabilecek teşebbüslerde bulunabileceğini gösteriyor. O siyasetten vaz geçildi diye sevindik ama Ravza Kavakçı'nın Alman federalizmini inceleme yönündeki beyanları, Bazı AKP'lilerin merkezi İngiltere'de bulunan ve PKK'nın türevlerinden biri olduğu bilinen Demokratik Gelişim Enstitüsüne ziyaretleri, Emekli General ve iktidarın en muteber adamlarından biri olan Adnan Tanrıverdi, eyaletleşme ve anadilde eğitimle ilgili geçmişte söylediği sözleri, iktidarın fetvacısı Hayrettin Karaman'ın zamanında yazdığı yazılar, Altan Tan'a verdiği cevaplar, bazı şeyleri baş başa konuşmamız lazım şeklindeki ifadeleri alt alta konulduğunda bölücülüğe karşı kararlı bir politikanın bulunmadığı ortaya çıkıyor. Bu taviz vermeye hazır duruş, PKK ve uzantılarının umutlarını ve dirençlerini beslemekten başka işe yaramıyor. Dolmabahçe kadrosu hala yerinde duruyor. PKK sözde şehitlikler açıp, heykeller dikerken gösterilen tepkilere -onlar fiberklas heykel- diyerek dalga geçen zat hala bu meseleyle ilgili sağa sola gönderilebiliyor. Bu ülkede başka bayraklar görmek istediğini yazanlar da hala aynı gazetelerde, hala iktidarın himayesi altındalar. Bu sorun bu adamlarla, çözülecekse de çözülmez. Problemleri kadrolar çözer, çözüm biçimini de onların zihniyetleri, meseleye bakış tarzları tayin eder. Bu zihniyet biçimi ile bu mesele çözülmez. Bu mesele milli bütünlüğümüz içinde çözülmek isteniyorsa Sn Cumhurbaşkanının önce bu eyaletleşme ve federalleşme kadrosunun tasfiye etmesi gerekir. Aksi takdirde, askerimiz, polisimiz mücadele eder, bu adamlar yüzünden tekrar başa döneriz. Şu kırk senede en azından bunu öğrenmemiz gerekirdi.