İnsan beslenmezse ölür. Hayvanlar da hakeza, her canlı gibi…
Rakama boğmamak için sadece iki rakam vereceğim, dikkatleri bir noktaya çekmek üzere.
Türkiye’nin yıllık;
Yumurta üretimi yaklaşık 20 milyar adet,
Tavuk eti üretimi yaklaşık 2,2 milyar kilogramdır.
Kırmızı et, süt, balık ve diğer bitkisel ve hayvansal ürün konusunu kendimiz düşleyelim ve düşünelim.
“Evde Kal” talimatına uyarak evde kalan insanların balkonlarına gökten yumurta yağmıyor...
Yine içtikleri süt çeşmeden akmıyor…
Yedikleri et, fabrikalarda üretilmiyor…
Hayvanın da tıpkı insan gibi düzenli yemesi içmesi gerekir. Hayvan düzenli sağılmalıdır. Bir gün fazladan bekletirseniz o hayvanı kaybedersiniz. Süt sağım makinalarını kim yerleştirecek, yemlerini kim verecek?
Tavuklar kümeste, kafeste yem ister su ister hava ister yumurtaları toplamak, depolamak ve tüketicilere ulaştırmak gerekir. Kim yapacak?
Varsayalım işletmelerin tamamı hayvanlarını meraya salıyor, onlar başıboş kalamaz ki. Kim kontrol edecek?
Çiftçiler, ziraat mühendisleri, veterinerler, çobanlar, işçiler, marabalar, ırgatlar, teknisyenler, teknikerler…
İşte bu saydığım meslekler olmazsa, sabahın köründe kalkmazsa, ahırına, kümesine, ağılına, tarlasına, yaylasına gitmezse “evde kal” talimatına uyarak kaldığımız evlerde aç ve susuz kalırız…
Nasıl ki doktorlarımız insanlık adına en büyük riski göğüslüyorlar ise tarım sektörü paydaşları da hayatın sürdürülebilirliği adına başka bir riski üstleniyorlar. Zira onlara da hastalık bulaşma riski var, Allah saklasın vefat ettiklerinde onların acısını ve yokluğunu çekecek aileleri var…
İnsanlık tarihi boyunca dünyanın bütününde böylesi bir döngü görülmediğini bilelim ve evde kalalım, evde kalamayanları da madden ve manen destekleyelim.
*
Bir düşünelim bakalım, üçüncü dünya savaşı çıkarılsaydı ve bölgesel değil 195 ülkenin tamamı bu savaşa kara-deniz-hava güçleriyle topyekûn girseydi böylesi bir etki yapar mıydı?
Asla ve kata…
*
Bakın;
Özel jeti olanın da uçamadığını, binecek bir atı olmayanın da bir yere gidemediğini gördük,
Şehit analarının bağrı yanarken, son görev olan cenaze namazına on binler yerine yüzlerin gelebildiğini şahit olduk,
Ellerimizi yıkarken 20 saniyenin ne kadar uzun bir süre olduğunu anladık,
Torunların dedelerin elini öpemediğini, ninelerin kız çocuklarının saçını öremediğini, kader birliği edenlerin birbirini ziyaret edemediğini, hatta cenazesine bile gitmediğini gördük,
Cami, kilise, havra ve diğer bütün ibadethanelerin kapandığını, Cuma namazı bile kılamadığımızı gördük…
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun evde kalanların sağlığı ve rahatı için evde kalamayan sağlıkçılara ve tarımcılara…