PKK ve uzantılarının hedefini bilmeden bugün bazılarının” Kürt Sorunu” dediği problemi anlamak mümkün değil. Kürt sorunu ifadesi, çözümü Kürtlük çerçevesinde ele alır ve o çerçevede çözmeyi içerir. Meseleye bireysel haklar düzeyinde bakmaz, etnik haklar ve ayrıcalıklar düzeyinde bakar. PKK ve yandaşlarının meseleye demokrasi sorunu olarak bakmamaları da bu gerçekle ilgilidir. Demokrasi,
sorunlara etnisite, mezhep veya din düzeyinde yaklaşmaz. Birey düzeyinde yaklaşır. Rengine, ırkına bakmadan bireysel eşitliği hedef alır. Oysa etnik bölücülerin hedefi, etnik ayrıcalık, etnik düzeyde çözümdür.
Anayasaya da bunun için girmek istiyorlar. İki toplumlu, Kürt/ Türk eksenli bir anayasa şu demektir: Sen senin dilinle ben benim dilimle eğitim yapacağız. Senin bayrağın ayrı benim bayrağım ayrı olacak, çünkü anayasa benim ayrı bir halk olduğumu tanıyor. Senin devletin varsa anayasa etnilerin eşitliğini getirdiğine göre benim devletim de olacak. Ama şimdilik buna hazır olmadığım için geniş çerçeveli bir otonomi/ özerklik istiyorum. Sen kendini ben de kendimi yöneteceğiz.
Nitekim Öcalan, önceki Çözüm sürecinde “Türkiye 25 özerk bölgeye bölünsün, 7’si Kürt, 18’i Türk bölgesi olsun” diyordu. ( irfan Sönmez, Kayıp Barış, Elips Yayınları)
Bütün bu izahlardan anlaşılacağı gibi, Kürt sorunu adı altında sakladıkları şey, - devlet olma, Türkiye’den toprak koparma-talebidir. Demokratikleşme adı altında istenen her şey bu amaca matuftur. Talepler, demokratikleşme için değil, ayrışmaya giden yolu açmak, bu yoldaki engelleri kaldırmak içindir. Ne ki bölünmeye engel oluyor, PKK ve uzantıları için o Kürt sorunudur. Türkiye’den istenen - yoldaki engellerin- kaldırılmasıdır.
Milli bütünlüğünü korumak isteyen bir devlet ve millet, bu amaca hizmet edecek hiç bir talebe geçit vermez. İnsan hakları metinleri, sadece -insan hakkı amaçlı bireysel hak-taleplerine açıktır. Merkezinde kolektifler değil, bireyler vardır.
Tüm insan hakları sözleşmelerinde, - o hakların- devletlerin egemenliğini ortadan kaldırmak için kullanılamayacağı, kullanılması halinde askıya alınacağı yazılıdır. Bu nedenle insan haklarının arkasına saklanarak - ülkeyi parçalanmaya götürecek- taleplere cevaz verilemez.
Bahçeli’nin çağrısı ve bebek katilini ziyaretle başlayan tartışmalara bakıldığında; -talep çıtasının- devleti bölüşmek, vatanı etnik temelde parçalamak noktasına vardığı görülüyor. Bu kafayla terör ve bölücülük değil, bu milletin son sığınağı olan devlet çözülür. Terör sorunu yaşayan hiç bir ülke teröristlerle direk konuşmadığı gibi devletin vasfını, yasa veya anayasanın muhtevasını konuşmamıştır. Kolombiya, üç yüz bin kişinin ölümüne neden olan, kokain ticaretini elinde bulunduran FARC( Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) ile sadece silah ve uyuşturucu ticaretini bırakmayı konuşmuştur.
Anlaşma yapılınca Örgüt silahları bırakmış, 6700 kişi teslim olup 26 terhis bölgesine sevk edilmiştir.
Bu ve benzeri örneklerden de anlaşılacağı üzere,
- örgütle devletin yapısı üzerinde pazarlık olmaz.
- Bir halkın temsilcisi payesi verilmez.
- Bölünmeye hizmet edecek düzenlemeler yapılmaz.
- Toplumsal sorunlar etnik veya grup hakları üzerinden karara bağlanmaz,
- Anayasalar birey merkezlidir, etnik merkezli olmaz.
Bu çerçeve korunmadığı takdirde sonucu ne olursa olsun bugün yapılan tartışmalar bir nevi toplumu alıştırma işlevi görür ve sadece bölücü çevrelere yarar.