Rus Çarlığı 1. Dünya Savaşı başladığında son derece zayıf durumdaydı. İki yüzyıldır Türk vatanlarını işgal ederek büyük gelirler elde etmesine rağmen modern bir ordu kuramamıştı. Buna rağmen Rusya’nın savaşa katılması, Almanya ve Avusturya ordularının bölüneceği yeni cepheler açılacağından İtilaf devletleri açısından çok önemliydi.
Bu savaşta Rusya’nın temel sorunu, müttefikleriyle müşterek sınırı olmamasıydı. Bu yüzden müttefiklerinden destek alamıyordu. Bu sorunu aşmak maksadıyla, müttefik donanmaları Boğazlara doğru hareket etti. Boğazlar geçilecek, İstanbul işgal edilerek Karadeniz limanlarından Rusya’ya sürekli yardım ulaştırılacaktı. Osmanlı, öngörülemeyen şiddette direnç gösterince, Çanakkale Boğazı geçilemedi dolayısıyla yardım ulaştırılamadı. Bunun üzerine isyanlar, ayaklanmalar ve gösteriler giderek yaygınlaşınca, 1917 senesinin şubat ayında çar tahttan çekildi. Cumhuriyet ilan edildi.
Rusya, Şubat Devrimi’nden sonra harpten çekildi. Ekim ayında ittifak güçleriyle geniş toprak kayıpları içeren barış anlaşmaları imzaladı. Kasım ayında, Lenin, idareye tam manasıyla hâkim olunca, ilk komünist devlet olan SSCB ilan edildi. Bunu kabul etmeyen muhaliflerle, Bolşevikler arasında başlayan iç savaş dört yıl sürdü. Çar yanlıları, daha ılımlı olan Menşevikler, Orta Asya ve Kafkasya’daki bağımsızlık taraftarları tasfiye edildi. Milyonlarca tüccar, yönetici, arazi sahibi, esnaf ve soylu ya öldürüldü yahut yurt dışına kaçtı.
Komünizm, Marks’ın öngördüğü şekilde, gelişmiş, kalkınmış ve sanayileşmiş ülkelerden başlayarak kurulmadı. Tam tersine, ekonomisi tarıma dayalı olan, Avrupa’nın en geri kalmış ülkesinde kuruldu. Marks’ın öngörüsü gerçekleşmiş olsaydı, her şey kolay olacaktı. Komünistler, devrim yaptıkları gelişmiş ülkedeki, fabrikaların, tesislerin ve tarlaların tamamına sıfır maliyetle el koyacaklardı. Kamulaştırılan tesisler, üretime devam edecekti. Artı değer sanayiciyle, tüccarın değil işçiyle devletin olacaktı. Oysa Rusya’da el koyulacak tesisler yok denecek kadar azdı. Sanayileşmek gerekiyordu ama bunu yapacak kaynak, teknoloji, mühendisler, işletmeciler ve işgücü yoktu. PEKİ BU DURUMDAKİ SSCB NASIL SÜPER GÜÇ OLDU?
Lenin, çiftçilerin ihtiyaç fazlası ürünlerine el koyarak buradan elde edecekleri gelirleri sanayileşmeye aktarmaya karar verdi. Uygulamayı yapacakları ilk yıl olan 1921’de, hasadın düşük olması ve kıtlık nedeniyle isyana dönüşebilecek hareketlenmeler olunca karar iptal edilerek çiftçiler piyasa koşullarına göre hareket etmekte serbest bırakıldı.
Kalkınmak için şart olan sermaye, teknoloji ve yetişmiş insan gücünü dışarıdan temin etmeye karar verildi. Lenin, “Yeni İktisat Politikası” ismini verdiği kalkınma programını başlatarak kapitalistleri, Sovyetlere davet etti. Almanya, savaşta yenilmişti, kendi problemleriyle boğuşuyordu. Anglosakson devletler, Sovyetler Birliği’ni yıkarak, kapitalist ülkelerdeki işçilere örnek olacak bu komünist devletten kurtulma taraftarıydılar. SSCB’ye can suyu olacak teknoloji ve kaynak transferine karşıydılar.
Lenin’in yardımına ABD Komünist Partisi’nin kurucularından Helmer isimli iş adamı yetişti. Lenin, ABD’yle ticaret yapma tekelini, 1921 yılında Helmer’e verdi. Helmer otuz Amerikan şirketinin ortak olduğu, Amerika Birleşik Anonim Şirketi’ni kurdu. Aynı yıl bu anlaşmanın muadili sosyalist İngiliz iş adamlarıyla da yapıldı. Kurulan şirketler, SSCB’nin ürettiği tarımsal ürünleri ve hammaddeleri ihraç ediyor, karşılığında sanayi ürünleri getiriyordu.
Bu SSCB açısından hem ihracat geliri hem de ihtiyaç duyduğu teknolojiye ve mallara ulaşmak demekti. Mühimdi ama yeterli değildi. Sibirya’daki zengin maden yatakları işlenmeli, ormanlar hızla modern tarıma açılmalıydı. Batılı şirketlere maden yataklarını işletme hakkı verildi. Teşvikler ve cazip fırsatlar sayesinde, çok sayıda Batılı iş adamı Sovyetlere yatırım yaptı. Bunlardan biri olan Henry Ford, otomotiv fabrikası kurdu. 1932 yılına gelindiğinde, SSCB’nin yollarında bu fabrikada üretilmiş yüz bin Gaz marka araç vardı. 1928 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği’nin sanayi üretimi Almanya’nın yarısı ve Amerika’nın 1/8’i kadardı.
Bu yüksek artış, Lenin’in yerine gelen Stalin için yetersizdi. Bu yüzden “Yeni İktisat Politikası yürürlükten kaldırıldı. Merkezi planlama esas alınarak üretim kaynakları tek elde toplandı. Yani komünistler, kapitalistlere ülkelerinde olmayan sanayi tesislerini ve maden işletmelerini kurdurdular sonra bunları kamulaştırdılar. Böylece en ileri teknolojilerin yanında yetişmiş iş gücüne sahip oldular.
Yeni dönemde ağır sanayiye, silah endüstrisine ve tarımda modernleşmeye önem verilecekti. (SSCB’de sadece 30.000 traktör vardı dolayısıyla arazilerin %99’u hayvan yahut insan gücüyle işleniyordu.) Stalin’in yabancı yatırımları kamulaştırmasının bir nedeni de Çin’di. Çin yabancı yatırımcılara geniş imkânlar tanımış ama zamanla kontrolü kaybetmişti. Emperyalistler sürekli yeni avantajlar talep ediyor ve taleplerini, gönül rızasıyla olmazsa savaşarak elde ediyorlardı. Ülkenin yarısı işgal edilmişti.
1929 yılında, beşinci kongrede ilan edilen Beş Yıllık Ulusal Ekonomi Planı, dünyada detaylı hazırlanmış ilk gelişim planıdır. Beş yıl süreyle, tüm üretim, nakliye ve satış planlandı. 1929 yılında, o güne kadar kurulmuş en büyük traktör fabrikasının temeli atıldı. Sadece on ay sonra ilk traktörler tarlalardaydı.
1929’da başlayarak kısa sürede yayılan Büyük Buhran, SSCB’nin işine geldi. İhtiyaç duydukları makineleri, tesisleri ve teknolojileri oldukça ucuz fiyatlara satın aldılar. Birikimli, yetişmiş ama buhran yüzünden işini kaybetmiş işgücü Rusya’ya akın etti. (1930 yılında sadece Amerika’da yüz binin üzerinde eğitimli insan Rusya’ya gitmek için başvurdu.)
1932 yılına gelindiğinde, SSCB, sanayi üretiminde Avrupa’da birinci, dünyada ikinciydi. Sovyetlerde, 6800 tane üst düzey yabancı uzman çalışıyordu. Planda sanayi üretiminde %62 artış hedeflenmişken, %82 gibi daha yüksek gerçekleşme oranı yakalanmıştı. İkinci Beş Yıllık Plan’da, Sibirya’da ve kuzeydoğuda ağır sanayi tesisleriyle silah fabrikaları kurulması planlandı. Bunun nedeni Stalin’in savaş çıkacağını öngörmesiydi. Batıyı Almanya, doğuyu Japonya işgal edebilirdi.
İlk kalkınma planları gerçekten çok başarılı oldular. Sovyetler, sanayi üretiminde, sadece on beş yılda Almanya ve İngiltere’yi geçerek ABD’ye yaklaştı. Bunun maliyeti milyonlarca insanın açlıktan ölmesi oldu. Ayrıca, yüz binlerce traktör üretilerek tarımın modernleştirilmesine rağmen, tarımsal üretim artmadı. Hafif sanayi hiç gelişmedi. Halkın yaşam kalitesi yükselmediği gibi, et ve besin üretimi çarlık zamanının dahi gerisine düştü. Yani sanayileşmedeki başarı halkın hayat kalitesini yükseltmedi.