Kuran ve hadisler, insanların çoğunun hak üzere olmayacağını söyler. Mümin suresi 59'da "insanların çoğunun inanmayacağı,"Sebe suresi 31'de, "şükredenlerin pek az "olduğu ifade edilir. En'am 116'da "Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar," denilir.
Bu ayetler, asırlar öncesinden, bugünün inanç kompozisyonunu çizer.
Gerçekten de şükreden ve gerçek anlamda iman edenlerin parmakla gösterildiği bir toplumda yaşıyoruz. Doymazlığın her ahlaki değeri çürüttüğü, sınır tanımaz ihtirasların kirlettiği bir dünyada yaşıyoruz. Din, giderek hayatımızın rotası olmaktan çıkarak, davranış dekorumuzda bulunması gereken bir aksesuar haline geliyor.
İslam, dünyayı ihmal etmez ama onda boğulmaya da cevaz vermez. Çünkü dünya olmadan din olmaz, dinin varlığı dünyanın varlığı ile kaimdir. Din, yaşamı şekillendirmek, ona rehberlik etmek için gelmiştir. Dünya ve hayat olmasaydı, din de olmayacaktı. Dolayısıyla dünyayı önemsememek, onu yok saymak aslında dini de anlamamaktır. Bütün semavi dinlerin bir yüzü bu dünyaya, bir yüzü öteki dünyaya dönüktür. Onun için kurallar getirmişler, o kurallara uymak veya uymamak durumunda ödül ve cezalar vazetmişlerdir. Kurallar , öbür dünyaya değil, bu dünyaya dönüktür.
Ancak semavi dinlerin tek misyonu, dünya hayatını tanzim etmek değildir, bu kâinatın bir yaratıcısı, sanatkârı olduğunu göstererek bu büyük sanatın sahibine imanı sağlamaktır. Tevhit, bütün semavi dinlerin merkezi kolonudur. Ortada bir resim varsa bir ressam, bir heykel varsa bir heykeltıraş da vardır. Kuran, onun varlığını -akla- yönelik delil ve ifadelerle temellendirir.
Gerçek anlamda iman için doğru bilgiye ulaşmak, temiz kanallardan beslenmek gerekir. İnternetin yaygınlaşmasıyla bilgiye ulaşmak kolaylaşmış ancak bilgi kirliliği de hat safhaya ulaşmıştır. Doğru ile yanlışın, Hak ile batılın, güzel ile çirkinin karıştığı, bazen bilinçli olarak karıştırıldığına tanık oluyoruz. İyi ile kötüyü tefrik etmek artık eskisi kadar kolay değil. Bakara suresi 42'de "gerçeği bildiğiniz halde Hakkı batılla karıştırıp,(bu yolla) Hakkı gizlemeyin "buyrulur. İşte günümüz insanı için en büyük tehlike budur.
Batıla Hak kisvesi giydirilerek, onlarca doğrunun arasına bazı yanlışlar gizlenerek sunuluyor. Hedef; o yanlışları, doğruların refakatinde insanlara kabul ettirerek dini menfaatperestlerin emelleri için kullanmaktır. Hak ve batıl birbirine karıştırıldığında doğru yolu bulanlar azalır, din hayatı güzelleştiren bir kılavuz olmaktan çıkarak onu zorlaştıran, anlamsızlaştıran hatta çekilmez hale getiren bir hüviyete bürünür. Batıl, açıktan geldiğinde onu teşhis etmek kolay, hakla makyajlandığında onu teşhis zordur. Günümüzde yaygın olan, her türlü çıkarı dinle perdelemek, onu bir semirme ve sömürme aracı olarak kullanmaktır.
Bir başka sapma ve savrulma sebebi de Enam 116'da ifadesini bulan,-çoğunluğa uymak,- yani kalabalığın peşinden gitmektir. Bu, çoğunluğun bir yerde karar kılmasının her zaman hak ve hakikatte karar kılmak anlamına gelmediğine işarettir. Doğru kılavuz, insanların çoğunluğunun aktığı tarafa gitmek değil, doğru bilginin peşinde gitmektir. Ayette, sürüleşmeye itiraz, birey olmaya işaret vardır.
Ayetlerde ifadesini bulan gerçek anlamda inanan ve şükredenlerin azlığı bu gibi sebeplerle ilgilidir. Her dönemde çıkarcılar, muhterisler emellerine bu yolla ulaşmaya çalışmış, menfaatlerini din ile birleştirmişlerdir. Rüşvete, yağmaya, hırsızlığa, yolsuzluğa, yalana kılıf bulan din anlayışı, böyle bir çabanın ürünüdür. Doğru inanmak ve yaşamak için, önce doğru bilgi, o bilginin çizdiği rotada yürümek ve yaşamak gerekir.