1516 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Halep, Suriye'nin İkinci büyük kenti...
5 milyona yaklaşan nüfusa sahip Halep şehrinin tahmini nüfus oranı %50 Arap, %40 Türkmen, %10’u da Ermeni, Asuri, Yahudi, Kürt ve Çerkeslerden oluşmaktadır.
Son günlerde sokaklarında Esat yanlıları ve muhaliflerin tanklarının karşı karşıya geldiği ve muhaliflerin kısa sürede Esad rejimi askerlerine üstün geldiği Halep, muhalif grupların Suriye iç savaşını yeniden alevlendirmesi üzerine: 13 yıldır farklı silahlı grupların (Radikal İslamcılar, batı medyasınca "Erdoğan'ın müttefiki: İslamcılar ,ABD destekli ,ana omurgasını PKK'nın Suriye uzantısı olarak görülen YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG)gibi oluşumlar, Suriye'nin geleceğine dair farklı amaçları olsa da ortak hedeflerinin Beşer Esad diktatörlüğünün sona ermesi olarak görülebilir.
Esad yönetimi ise İran ve Rusya desteğinde rejimini sürdürmeye devam etmekte...
Yakın zamanda( HTŞ) Heyet Tahrir Şam'ın öncülük ettiği ittifakın saldırılar başlatarak ele geçirdiği Halep: Osmanlı döneminde Arap milliyetçilik akımlarından fazla etkilenmemiştir Osmanlı egemenliği 23 Ekim 1918'de İngiliz- Arap Kuvvetleri tarafından Halep’in işgal edilmesiyle 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti sona erdi. İşte bu döneme ait Balıkesir'in Üçpınar köyünden Muhammed Remziye ait bir hikaye...
1978 yılında Balıkesir istasyonunda elinde bir torba, garip kıyafetli yaşlı bir ihtiyar iner İstasyon önündeki taksicilerden birine sorar ,
-"Oğlum beni Üçpınar köyüne götürür müsün?"
-"Götürürüm amca ,bin arabaya ."
Şoför Üçpınar köyüne doğru arabayı sürer. Toygar tepeye geldiklerinde adam
-"Dur...!" Der .
Dururlar, adam taksiden iner, mezarlığa girer, bir ağaca sarılır.
Biraz sonra gelir.
-"Tamam oğlum burası bizim köy. Bu ağaç Hacı Abdullah'ın çetlemiği (Çitlembik)
-'Tanıdım."
Giderler, taksi köy kahvesi önünde durur, adam iner kahveye girer.
Yaşlı adam bir yere oturur.
Hiç konuşmadan kahvedekilerin yüzüne dikkatlice bakar, defalarca...
Kahvedekilerden birisi muhtara gider, kahveye garip bir ihtiyarın geldiğini, hiç konuşmadan herkesin yüzüne baktığını söyler.
Muhtar hemen kahveye gelir, ihtiyar adama;
-"Amca sen birini mi arıyorsun? Sen kimsin? Nerelisin?"
-"Kimseyi aramıyorum oğlum ben de bu köydenim."
-"Amca ben yirmi senedir bu köyde muhtarlık yapıyorum. Seni tanımıyorum. Kimlerdensin sen?"
-"Çok oldu oğlum. Beni ancak ihtiyarlar tanır. Onları çağırır mısın?"
Biraz sonra köyün bütün ihtiyarları kahveye toplanır .Ama kimse geleni tanımamıştır.
-"İhtiyar sormaya başlar;
-"Süleyman Çavuş?"
"-Öldü..."
-"Recep?"
-"Öldü..."
-"Koca Salih?"
-"Öldü ..."
-"Topal Murat?"
-"Öldü..."
-"Eyüp Çavuş?
Yaşlı bir adam yavaşça ayağa kalkar. "Eyüp Çavuş benim."
Bakar ...
Bakar ...
Bakar ...
Sonra birden gelen misafire sarılır. -"Muhammed (Remzi), sen misin?”
Sen misin be?
“Nerede kaldın bunca zamandır? Nerelerdeydin be?..." Eyüp Çavuş tanımıştır geleni.
Anlatır.
Çanakkale cephesinde harp 1916 yılı başında bitince, Gazze cephesine götürülür. Orada yaralanınca Halep'te asker hastanesinde tedavi edilirken İngilizler gelir.
Halep'liler;
-"Bunlar bizim insanlarımız, İngiliz gâvuru bunlara eziyet eder" diyerek yaralıları hastaneden kaçırıp evlerine götürürler.
1918'de olan bu olayın üzerinden yıllar geçer, bir türlü gelemez bizim askerler. Üçpınar'lı Muhammed de orada kalır. Evlenir çocukları olur .
Ama Vatan hasretiyle harıl harıl yanmaktadır, ancak 64 yıl sonra son bir kere daha vatanını görmek arzusuyla Balıkesir'e Üçpınar'a gelmiştir.
Son bir kere daha görmek için...
Sorar;
-"Bizimkilere ne oldu?
-"Yaşayan var mı?"
-"Ne olacak bunca zaman,
-Anan öldü,
-Baban öldü,
-Abin öldü,
-Ablan öldü,
-Amcan öldü,
-Dayın öldü,
-Karın öldü,
-Ama kızın sağ..." -"Neeee? kızım sağ mı? Aaaah benim bir de kızım vardı.”
-Ben gittiğimde on beş günlüktü.
-Nerede benim kızım şimdi?
-“Ama kızım beni tanımaz ki?..."
-"Bekle...”
-Ben söyleyip geleyim."
Gider...
Hatça teyze avluda leğende çamaşır yıkamaktadır.
Eyüp Çavuş telaş içinde avluya girince;
-"Hayrola Eyüp Dayı,
-“Ne var ?"
-“Hatça kızım, sana müjdeli bir haberim var.”
-"Baban geldi...”
-“Baban sağ..."
Hatça teyze
"Iıııh!” diyerek bayılır.
Biraz sonra ayıltılınca:
-"Eyüp dayı, bu nereden çıktı?”
-“Şimdiye kadar bana hep babamın şehit olduğunu söylediler ya..."
-"Kızım gelen baban...”
-“Ben tanıdım..."
-"Nerede babam?"
-"Kahvenin önünde..."
Hatça teyze hemen fırlar, Eyüp çavuş da arkasından çıkar. Muhammed (Remzi) Çavuş gelenleri görünce o da koşarak karşılamaya gelir. Ama ikisi de birbirlerine yabancıdırlar. Öyle ya hayatın bin bir derdi ile gurbet ellerinde kalmış, bir kızı olduğunu unutmuş birisinin, altmış dört yıl sonra yaşlı bir kadın karşısına çıkıyor ve onun kızı olduğu söyleniyor.
Altmış dört yıl babasının öldüğü söylenen birisine de karşısında duran adamın babası olduğu söyleniyor.
Karşı karşıya gelip garip bir şekilde birbirlerine bakıyorlar. Biraz sonra Eyüp Çavuş;
-"Kızım Hatça bu senin baban...”
-“Ben kendimden nasıl eminsem bu adamın senin baban olduğundan eminim…”
-“Öp babanın elini!" der
O gece Üçpınar köyünde bayram yaşanır. Herkes bu yeni duydukları akrabalarını ziyarete gelirler.
Muhammed Çavuş on beş gün kadar köyünde dolaşır, tarlalara gider, tepelere çıkar ...
On beş gün sonra kızına;
-"Kızım ben artık gidiyorum" der.
Kızı:
-"Baba nereye gidiyorsun?
-“Bu gördüğün her şey senin ya..."
-"Hayır kızım,”
-“Ben artık Halepliyim... Orada kardeşlerin var. Bir oğlum, bir kızım var.”
-“Ben sadece bir kere daha Vatanımı, yurdumu ölmeden önce görmek için geldim." der ve ertesi gün gider .
Ertesi yıl gene gelir.
Bu sefer oğlunu ve kızını da getirmiştir, oğlu Halep'te İnşaat mühendisiymiş. Onun adını da "Muhammed Remzi" koymuş.
Kahvede kendisine sormuşlar.
-"Senin adın Muhammed. Ama oğluna neden kendi adını verdin?"
-"Ben Vatan hasretiyle yıllardır o kadar yandım ki”
-“Ben ölmeden Vatanıma kavuşamazsam adımı hiç değilse oğlum götürsün Vatanıma diye kendi adımı verdim ona da."
Kızının adını ne koymuş biliyor musun? O altmış dört yıl hasretini çektiğinin adını...
Dünyanın en güzel adını koymuş.
TÜRKİYE!..