"Kanlın olsa kıyamazsın." denilebilecek; boy, pos ve yakışıklılıkta... Emsalsiz ruh yüceliğinin vücut bulmuş hali ile bir delikanlı.

Muş'lu... Soyadı gibi 'Çelik!' POLAT İzzettin. Güçlü, dayanıklı ve sağlam karakterli...

Kara Harp Okulu'nda dersler ve spor branşlarının dışında kalan zamanlarımızın çoğunu, Harp Okulu bahçesindeki dut ağacının altında ya da A yemekhanesinin karşısında ki pencere önünde birlikte geçirdiğimiz arkadaş grubumuzun 1958 doğumlu 1.90 boylarında en saf, en temiz, arkadaş canlısı ve asla kötülük düşünmeyen sevimli devimiz. 'İZO' babamız.

Muş Lisesini birincilikle bitirmiş, lise ve bölge boks sporunun en başarılı ve şampiyon sporcusu. Harp Okulu ve Silahlı Kuvvetler Boks Takımında da aynı başarıları devam ettiren...

Yüzünde mutlu bir gülümsemenin eksik olmadığı, sevecen kişilikti İzzettin POLAT.

Serdar ALTUNYUVA, Erol KARADAĞ ve benim çok kıymetli arkadaşım...

Yüce gönüllü gönlü gibi eli de açık, alabildiğine cömert...

Harp Okulu’ndan sonra Tuzla Piyade Okulu Subay Temel Kursunda da beraberdik. Erol, ben ve İzzettin. Yalnız Serdar tank sınıfına ayrıldığından Ankara Etimesgut'ta kaldı.

Zaman zaman Cumartesi-Pazar günü izinlerimizde birlikte olur ve İstanbul'un tarihi ve gezilecek bölgelerine giderdik. Tuzla'dan trene biner Haydarpaşa Tren Garı’nda iner ve Haydarpaşa İskelesi’nden vapurla Karaköy'e geçerdik. Fatih, Saraçhane, Fındıkzade, Bayazıt bölgesinde hemşehri ve arkadaşlarımızla vakit geçirirdik.

Aylardan Ramazan yine böyle bir cumartesi günü Haydarpaşa Vapur İskelesi’nde... Erol, ben ve İzzettin...

Yanı başımıza bir anne ve kızı, Anadolu giyim tarzında. Pardösülü ve başlarında eşarp...

İzzettin bir an donmuşçasına anne ve kızına takılı kaldı. Erol ve ben şaşkın. Hiç beklemediğimiz bu tavır karşısında birbirimize bakıp gözlerimizle anlaştık ve bir şeyler yapmamız gerektiğine karar verdik.

"İzo baba ne oldu?"

"Yok bir şey, öylesine baktım."

"Bugüne kadar sende görmediğimiz bir hal bu!"

"Hoş bir bayan, ilgimi çekti."

"Konuşmayı denesene!"

"Utanırım.  Bilirsiniz" diye karşılıklı konuşmalarımız sonrası Erol'a "sen kızın annesiyle bir mevzu açsana." dedim. Erol, "Tamam Gakko, ben hazırım." deyip annenin yanına geçti ve o tatlı Erzurum şivesiyle konuya girdi. Cebimden kalemi çıkarıp bulup buluşturduğum bir kağıda" İzzettin POLAT, Tuzla Piyade Okulu, tlf...." diye yazdım ve notu kısa süre sonra evleneceği hanımefendinin eline sıkıştırdım. Ne olduğunu anlamadan yüzüme baktı ve notu alelacele cebine atıverdi.

Bizler için heyecanlı bir bekleyiş başlamıştı.

Akşam geç vakit İZZETTİN'in heyecanlı bir o kadar da sevinçle koşarak geldiğini gördüm. Gözlerinin içi gülüyordu. "Aradı! aradı! Gakko. Konuştuk, yarın Tuzla'da buluşacağız." Dedi ve beni kucakladı. Kalbi sanki benim göğsümde atıyor gibiydi.

Bir ay sürmedi nişanlandılar ve sanırım ikinci ayın sonunda, henüz Piyade Okulu’nda kursiyerken düğününü yaptık. Düğün hazırlıklarında ve düğün organizasyonunda Erol KARADAĞ'ın çabası yadsınamaz. Folklor ekibi ve sanatçılar (İstanbul TRT sanatçıları, Raci ALKIR'a rahmet olsun) için...

Kura çekimi sonrası tercihlerinin olduğu yere gittiler Kayseri Zincidere Hava İndirme Tugay Komutanlığı'na.

Erol Ankara' ya Jandarma Okuluna Ben ise Tekirdağ Hayrabolu'ya ...

Yıllar sonra, bir izin dönüşü. Sanırım 1984 yılıydı. Otobüste böbrek sancımın nüksetmesi sonrası Kayseri'de inmek zorunda kalmış ve kısa bir tedaviyi müteakiben İzzettin'i birliğinde ziyaret etmiştim. Eğitim sahasında paraşütle atlama eğitiminin yer (düşüş) eğitimini yaptırıyordu.

Kucaklaştık. Kardeşimi en son gördüğüm andı o kucaklaşmamız.

Birkaç yıl sonra 29 Nisan 1987...

Akşam haberleri...

"Hakkari ili Şemdinli İlçesinde, alınan bir ihbar üzerine operasyona katılan birlikten, Çukurca kırsalında teröristlerin kurduğu pusu sonrası çıkan çatışmada; bir Binbaşı, bir Üsteğmen ve bir Astsubay ile dokuz er şehit oldu." İçime bir sıkıntı oturdu gözlerimde yaş, şehit isimleri okunuyor. Üsteğmen İzzettin Polat... O zamanlar iki buçuk yaşında olan oğluma sımsıkı sarıldım sarsılarak ağlıyorum.

"KANLIN OLSA SANA KIYAMAZLAR!" diyorum.

Vatana feda etmeye yemin ettiğimiz canlarımızdan bir tanesiydi İZZETTİN. Daha sonra da EROL'u şehit verdik bu vatan için.

İnanır mısınız? Şehitlerimiz göreve giderken aileleriyle vedalaşırlar sessizce. Her adım attıklarında geriye döner, gözleriyle sevdiklerinin gözlerine hasretle bakarlar ve onların yüreğine bir veda busesi bırakırlar.

"Vatan sağ olsun dedikçe" yürek yangınını soğutan gözyaşlarımızın serinliğidir.

Bu ülkenin bütünlüğünün teminatı olan çooook şehit arkadaşım var. Her biri ayrı ayrı yakar yüreğimi.

HELE BUGÜNLERDE DAHA ÇOK.

YATTIKLARI YER CENNET BAHÇESİ, KABİRLERİ NUR KAYNAĞI OLSUN!