Çözüm süreci sırasında Mümtazer Türköne ‘’Apo’yu Paşa yapalım. Şiddet son bulur’’ demişti. Türköne, Apo’nun Paşa unvanıyla Bodrum’a yerleştirilmesini önerdiği teklifini, Osmanlı döneminde hainlere yapılan uygulamalara dayandırarak, bir sürü örnek göstermişti. Her zamanki gibi fikri takipten yoksun olan bu iddiayı seslendiren tek aydınımız Mümtazer Hoca değil. Hatta baştan aşağı yanlış olan bu iddia için ‘’genel kabul görmüş’’ tanımlamasını dahi yapabiliriz.
Aydınlarımızın yanılmalarının nedeni, sonuna kadar fikri takip yapmamaları. Bir hainin veziriazam, sadrazam, beylerbeyi ya da yeniçeri ağası olduğunu gördüklerinde ‘’Osmanlı hainleri Paşa yapardı’’ tespitini yapıyorlar. Bu hainlerin sonu ne olmuş diye araştıran, merak eden, inceleyen maalesef yok.
Verilen örnekleri tek tek ele alalım. Abaza Mehmet Paşa… Paşa, 2. Osman’ın yeniçeriler tarafından katledilmesi üzerine isyan ederek devleti uzun süre uğraştırdı. İsyan bastırıldıktan sonra, devam eden diğer Celali isyanlarının liderlerine öldürülmeyecekleri hatta cezalandırılmayacakları mesajını vermek gayesiyle önce beylerbeyi sonra vezir yapıldı. İsyanlar bastırıldıktan sonra somut hiçbir neden yokken infaz edildi. Celali isyanlarını çıkaranların akıbetleri de aynı oldu. Ya isyan sırasında ya da isyan bastırıldıktan sonra öldürüldüler.
Genç Osman’ın katledilmesi ile sonuçlanan isyanı başlatan ve padişahın ölüm emrini veren Kara Davut Ağa önce paşa yapılıp terfi ettirildi. İsyandan bir yıl sonra padişahın öldürüldüğü yerde aynı yöntemle infaz edildi. Padişahın infazına bizzat katılanlar ve isyanı başlatan 65. Obaya kayıtlı yeniçerilerin tamamı öldürdü. Yani hem padişahı öldürenlerin hem de padişah öldürüldü diye isyan edenlerin akıbeti aynı oldu.
Lale devrini sonlandıran isyanın ele başı olan Patrona Halil önce yeniçeri ağası yapıldı sonra bütün destekçileriyle birlikte katledildi. 2. Mahmut, ağabeyi Sultan Mustafa’yı tahttan indiren ve kendisini padişah yapan Alemdar Mustafa Paşa’yı önce olağanüstü yetkilerle sadrazam yaptı sonra yeniçeriler tarafından öldürülmesine göz yumdu. Netice de Paşa haklı nedenlerle de olsa isyan etmişti. Bir kere isyan eden yine edebilirdi.
Valilik yaptığı Yanya ve çevresinde bağımsız devlet kurmayı hedefleyen Tepedenli Ali Paşa’nın başlattığı isyan zayıflatılınca Paşa’yla anlaşma yapıldı. Kendisine can güvenliği garantisi verilerek isyancıların hepsinin teslim olması sağlandı. Akabinde Paşa ve isyanın ele başları katledildi.
Bugünkü Suudi Arabistan’ı yöneten ailenin büyükbabası da zamanında Osmanlıya isyan etti. Padişah isyanı bastırmak ve isyanın ele başlarını İstanbul’a göndermek görevini Kavalalı İbrahim Paşa’ya verdi. İbrahim Paşa isyanı bastırdı ve Abdullah bin Suud’u üç oğluyla birlikte İstanbul’a gönderdi. İsyanın dört lideri zincirlenmiş halde günlerce İstanbul sokaklarında gezdirildi. Akabinde infaz edildiler ve parçalandılar. Vücutlarının parçaları şehrin farklı semtlerinde günlerce sergilendikten sonra köpeklere verildi.
En çok dillendirilen örneklerden biri de Şeyh Ubeydullah isyanının elebaşı Seyyid Abdülkadir’in Şurayı Devlet Reisi yapılmasıdır ki bu makam o tarihte Osmanlı Devleti’nin iki numaralı koltuğudur. Şeyh Ubeydullah ve oğlu Abdülkadir güneydoğuda çok sevilen bir aileye mensuptular. Abdülkadir bu sevgiden istifade ederek bağımsız bir devlet kurmak için isyan başlattı. İsyanın gerçek lideri Abdülkadir, sembolik lideri Şeyh’tir. İsyan, önce geriletilir sonra ele başlarının sürgüne gitmesinde anlaşılarak sonlandırılır. Seyyid uzun süre sürgünde kaldıktan sonra önce senato görevi gören Ayan Meclisine atanır akabinde Şurayı Devlet reisi yapılır. Bu olay, hikayeyi burada kestiğinizde, Türköne’nin ‘’Apo’yu Paşa yapalım’’ fantezisine ilham kaynağı olabilir. Ama hikaye burada bitmez. Seyyid, Şurayı Devlet Reisliğinden ayrılmasından kısa süre sonra idam edilir.
Türk devlet geleneğinde isyancılarla uzlaşma yoktur, diz çöktürme vardır. Devlet isyancıları sıkıştır, soluklarını keser ve devletin en güçlü, isyancıların en zayıf olduğu anda teslim olmalarını sağlar. Terörsüz Türkiye sürecinde yapılmak istenen de budur. Bu nedenle ‘’Pazarlık yok, terör örgütü silahlarını şartsız teslim edecek’’ ifadeleri sürekli dillendiriliyor.
Türk devlet geleneğinde isyana katılanlar affedilebilir ya da küçük cezalarla yetinilebilir ama elebaşları affedilmiş gibi gösterilse bile eninde sonunda imha edilir. Atatürk’te bu geleneğe uygun hareket etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulduğundan caydırıcı olmak ve isyan etmeyi düşünenlere gözdağı vermek için isyancı önderler vakit kaybetmeden en ağır şekilde cezalandırılmışlar, isyanlara katılanlarsa ilk fırsatta affedilmişlerdir. Kurtuluş savaşı sırasında isyan edenler, Şeyh Said isyanına katılanlar ve İzmir Suikastının tertipçileri, müebbet hapis cezası alanlar dahil, sık sık çıkarılan aflarla serbest bırakılmıştır.
Bu uygulamalar sebepsiz yere gelenekselleşmiş değildir. Devlet elebaşlarını er ya da geç muhakkak imha ederek isyan etmeyi aklından geçirenlere göz dağı vermiştir. İsyanlara katılanlara hoşgörülü davranarak kitlelerin devlete düşmanlaşması, kin gütmesi engellenmiştir.