Kaleme aldığım makalelerde öngördüklerim birer birer oldu. Önce çağrı yapıldı. Çağrının sadece silah bırakmayı değil örgütün lağıv edilmesini de içermesinin çok önemli olduğunu vurgulamıştık. Nitekim çağrı her iki hususu da içeriyor. Çağrıya olumlu yanıt veren Kandil, ilk adım olarak ateşkes ilan ederek partiyi fesih edecek kongrenin en kısa sürede toplanacağını açıkladı.

Takdir edersiniz ki yarım yüzyıldır faal olan ve on bine yakın eğitimli ve tecrübeli mensubu olan bir terör örgütünü tasfiye etmek kolay bir iş değil. Olumlu gelişmelere rağmen daha yolun başındayız ve önümüzde uzun ince bir yol var. Önümüzdeki aşama olan, kongrenin toplanarak partinin kendini fesih etmesine ve silahların teslim edilmesine karar verilebilmesi için, sonrasında ne olacağının netleştirilmesi gerekir.

Konuşulan alternatif, PKK’nın otuz elebaşının serbest geçiş hakkı verilerek bir Avrupa ülkesine yerleştirileceği, Mehmetçiğe karşı hiçbir eyleme katılmamış olanların Türkiye’ye kabul edileceği ve asıl kalabalık olan kitlenin Erbil ve çevresinde ikamet etmesine izin verileceği. Böylece milleti rahatsız edecek ve pazarlık yapıldığını düşündürecek bir af ya da infaz düzenlemesi yapılmasına gerek kalmayacak.

Bu alternatif teröristler açısından uygun. Zira daha önce silah bırakan Nizamettin Taş ve arkadaşları yirmi yıla yakın süredir Erbil’de hiçbir sorunla karşılaşmadan yaşıyorlar. Aramaları olan elebaşları dışındakiler Türkiye’ye gidip, dönebiliyorlar. Bu formül, af çıkarılmayacağı için iktidar açısından da uygun. Ama Türkiye için riskli. Zira Erbil hemen sınırımızda. Birbirlerini tanıyan, hayatı silahla geçmiş, bölgeyi avuçlarının içi gibi bilen, hızlıca mobilize olabilecek beş altı bin kişilik bir kitlenin sınırımızın hemen güneyinde olması büyük bir risk. Neticede silah hele de Irak’ta zor bulunan bir şey değil.

Silah bırakan ve elebaşları Süleymaniye’ye yerleştirilen PJAK mensuplarının bir kısmının Mahsa Amini’nin öldürülmesi üzerine yeniden silaha sarıldığını ve eylemlere başladığını unutmayalım. Başarılı olamadılar fakat olabilirlerdi. Ayrıca onlarca kanlı eylem yaptılar. Gelecekte silah bırakılarak yanlış yapıldığını düşünen ve normal hayata uyum sağlayamayan teröristler yeni örgütler kurarak eylem yapmaya başlayabilirler. Dış güçler bu kitleyi ülkemize karşı kullanabilir. Artık terör faaliyetlerinde bulunmak çok daha kolay. Husiler çok zayıf olmalarına rağmen İran’dan aldıkları füzelerle İsrail’i, Riyad’ı ve Amerika’ya ait gemileri vurarak büyük hasarlara ve zayiata neden olabiliyorlar.

Bu riskleri minimize etmek için mümkünse Kuzey Irak’ta hiç terörist kalmamalı. Suriye’den geleceklerle birlikte terörist sayısının 12000 civarında olacağı ve hiçbir ülkenin de kolay kolay çok sayıda teröristi kabul etmeyeceği düşünüldüğünde, bu mümkün olmayabilir. O halde mümkün olduğunca az bırakılmalıdır. Bunu sağlamanın tek yolu kulağımıza hoş gelmese de kapsamlı bir infaz düzenlemesi yapılmasıdır. Bu iktidara oy kaybettirebilir ama uzun vadede başarılı olmak için, ‘’Terörsüz Türkiye’’ hedefine ulaşmak için şarttır.

Düzenleme asla af mahiyetinde olmamalıdır. Teröristler herhangi bir suç işlediklerinde eski suçlarının cezasını da çekmelidirler. Teröristlerin bırakın Kuzey Irak’a yerleştirilmelerini, gitmeleri bile yasaklanmalıdır. Avrupa’ya gidenler elebaşları da dahil olmak üzere kesinlikle aynı ülkeye yerleştirilmemeli, çok sayıda ülkeye dağıtılmalıdır. Türkiye’ye gelip ailesinin yanına yerleşenlerin dağa çıkması Avrupa’ya gidenlerden, Avrupa’ya yerleşenlerin yeniden terör faaliyetlerine girişmeleri Kuzey Irak’a yerleşenlerden çok daha zordur.

Suriye’deki sürecin Irak ve Türkiye’dekinden bağımsız yürütüleceğini düşünüyorum. Bu stratejinin Ankara’nın tercihi olduğu kanaatindeyim. Zira PYD söz konusu olduğunda ABD devrede. Şam taraflardan biri. Suriye yüzünden sürecin zehirlenmesi ve başarısız olunması ihtimali çok yüksek. Fakat Ankara bu sefer her zamankinden daha kararlı ve başarısızlığa tahammülü yok.

Gelelim Suriye’de neler olup bittiğine. Türkiye, HTŞ ve PYD, Suriye’yi terk edecek 3000’e yakın PKK’lı isim üzerinde anlaştı. PYD ile Şam 8 maddelik, genel hükümler içeren bir metninde mutabakat sağladı. Bu metin Türkiye’nin taleplerini kısmen karşılıyor. PYD güçleri büyük kısmı Suriye’nin kuzeyinde görevlendirilmek üzere Suriye güvenlik güçlerine katılacaklar. Katılım başvuruları bireysel bazda yapılacak.  

Suriye’nin kuzeyinde özerklik olmayacak. Fakat yerel meclislere geniş yetkiler tanınacak. Halkın seçtiği yerel meclisler valileri seçecek. Petrol ve gaz gelirlerinin bir kısmı Şam’ın bir kısmı yerel meclislerin denetiminde olacak. SDG, sadece Kuzey Suriye’de faaldi. Artık aynı Dem Partinin Türkiye’deki vaziyeti gibi ülke çapında faaliyet gösterecek. Kürtlere başta ana dilde eğitim olmak üzere çok geniş kültürel haklar tanınacak. Kürtçe Suriye’nin resmi dillerinden biri olacak.

Dikkat ederseniz anlaşma genel hükümler ihtiva ediyor. Bunlar detaylandırılırken anlaşmazlıklar yaşanacaktır. Sahaya uygulanırken sorunlar ortaya çıkacaktır. Orduya katılmayı kabul etmeyen ve terör faaliyetlerine yönelen komutanlar ve gruplar olabilir. Bu gerçekliklere rağmen Ankara Suriye’de çıkabilecek sorunların çözüleceği kanaatinde. Nihayetinde Şam’da Esat oturmuyor. Artık sahada İran ve Rusya yok. ABD’de İsrail’in muhalefetine rağmen Suriye’den çekilmekte kararlı. Bugün, PYD çok daha zayıf, Türkiye çok daha güçlü.