İçeride ekonomik kriz ve Covit19 belasıyla uğraşan insanımız, haklı olarak başı derdine düşmüş vaziyette. Dışarıda olup bitenle çok da ilgili değil, ama ilgisizlik vakıayı yok etmiyor. İktidar dış politikada çok aktif olduğumuzu, etrafımızdaki denizler ve karasularımızda yeraltı zenginliklerindeki hakkımızı kimseye yedirmeyiz, ezeriz geçeriz hamaseti yapıyor. Ahali bunu yüzeysel alkışlıyor, işin gerçeğini bilmiyor pek ilgi de duymuyor.
Eski Türkiye diye kötüledikleri, kendilerinden önce ne varsa, ne yapılmışsa dudak büküp küçümsedikleri herşey gibi dış politika ilke ve anlayışı da terk edildi. Suriye iç savaşına anlamsız müdahalenin kucağımıza bıraktığı 5 milyon geçici korunmaya muhtaç Suriye'li dışında ne kazandığımızı kimse bilmiyor. İktidar PYD'nin Akdeniz'e çıkış koridorunu önledik diye övünüyor. Ama Fırat'ın doğusunu ABD destekli PYD'ye terk ettiğinden söz etmiyor.
Libya'da tam olarak ne olduğu ve ne kazandığımızı keza kimse bilmiyor. Biz Sarraj hükumetiyle anlaşıp münhasır ekonomik bölge kazandık diye sevinirken, Mısır, İsrail, BAE'de Rum Kesimiyle anlaşıp daha büyük bölgede aynı şeyi yapıyor. İşin içine Fransa ve Yunanistan'da dahil olunca iyice karışan bölgede askeri çatışma riski artıyor. İçeride yedi düvele karşı mücadele nutukları ve henüz ortada somut bir sonuç olmadığı halde zafer naraları ve kahramanlık hikayeleri anlatılıyor. Fakat durumu dikkatle izleyenler şu ana dek bir menfaat elde edemeden artan riskten dolayı ciddi biçimde kaygılanıyor.
Son yıllarda izlenen''hesapsız agresif'' dış politikada değişen şartlar icabı girilen yeni kulvar, komşular başta uluslararası alanda dostluk ve işbirliğiyle yürütülmeyi zorunlu kılıyor. Lakin bunun için ne niyet ne de çabası olmayan iktidar, bugünlerde daha çok ihtiyacımız olan içeride güçlü dayanışmayı da gözardı ediyor. Hamaseten anlatılanların realizesi mümkün görülmediği için, dışarıda ülkenin elini zayıflatıyor, içeride meselenin sonuç almaktan çok kamuoyuna heyecan pompası iddiasını güçlendiriyor.
Türkiye, Ege ve Kıbrıs sorunu başta Doğu Akdeniz’de dün olduğu gibi bugün de haklı iddia ve tezleri olan bir ülke. Keza Irak ve Suriye sınırındaki operasyonlarında da milli güvenliği açısından uluslararası ve iç hukuka göre son derece haklı. Ege’nin Yunan denizi olmasına da, güney ve güneydoğu sınırımızdaki terörizme de asla sessiz kalamaz. Hukuken ve siyaseten hep haklı olduğundan Irak-Suriye sorunu (terör) ve Ege (kıta sahanlığı) sorunu önceki hükümetlerin de taviz vermediği peşini bırakmadığı, zaman zaman askeri ve diplomatik hamlelerle Türkiye’nin varlığını gösterdikleri alanlardır. Yani ortada yeni bir şey de yoktur.
Esasen politikamız şimdi de öyle ama tarz-ı icrası farklı. Komşularla sıfır sorun diye başlayıp sorunsuz komşu bırakmayan bu anlayış, ülkemizi yalnızlaştırdığı için diplomatik yollar neredeyse tıkandı. Son yıllarda dozajı artan antidemokratik yönetimimiz ne yazık ki ülkemizin Dünya ve Avrupa'daki sempatisini yok edip antipatik yaptı. Günün sonunda sebeplerine kafa yormak yerine işin içinden kolayca sıyrılmak için önce, zaten herkes bize düşman mottosuna sarıldık, şimdi de erkekseler teker teker gelsinler noktasına vardık.
İyi de hal böyle sıkıntılı, içeride dayanışma ihtiyacı da acil hale gelmişken iktidar ne yapıyor? Ham hamaset ve sığ sloganla tabanını konsolide ederken, hala kitleleri ayrıştırıyor, siyaseten beğenmediği herkesi düşman sayıyor. O'na göre muhalefet Yunan ağzıyla konuşuyor, söylemle destek verenlerin tamamı da samimi değil numara yapıyor. Hepsi işbirlikçi, çoğu kıskanç dış güçlerin adamı, tuzak kuranların karanlık oyununun piyonları v.s
Hükümet ve sözcülerine göre dışarıda ve içeride düşmanlarla çevriliyiz. Bu hal ve kabul gerçekçi olmadığı gibi, ülkenin bu çok önemli meseleleriyle mücadele ve çözüm potansiyelini zayıflatıyor. Dışarıda yalnızlaşan ülkemize koşut, içeride de iktidarın aynı akıbeti paylaşacağı görülmüyor.
Eylül sonuna doğru toplanacak AB'nin Yunanistan lehine tavrı netleşiyor, dış basına göre yaptırımlar da geliyor. İktidar 2004'de gündüzleyin havai fişekle kutladıkları aday ülke olduğumuz AB'ne bu kez ateş püskürüyor. Oysa Avrupa her zamanki Avrupa, dün neyse bugün de o, Haçlıysa Haçlı, düşmansa düşman da en büyük dış ticaret partnerimiz. Zorda olan ekonomimizin dış ticaret açısından en çok bağımlı olduğu AB'ni tehdit yerine haklı olduğumuz davamızı anlatmak, diplomasiyi işletmek gerekmez mi?
Yok artık konuşma zamanı değil oraları çoktan geçtik zaten bize her zaman düşman olanlara ve dahi yedi düvele karşı yeni bir istiklal savaşı açtık diyorsanız, içeride dayanışma yerine muhalefeti de iç düşman saymak niye? Ham hamasetle daha nereye kadar gidebiliriz? Var mı düşüneniniz ya da bileniniz.
Ayrıca 30-Ağustos Zafer Bayramı'nı kutlamayı yasaklayıp, emperyalizme karşı istiklal savaşı açmanız da inandırıcı olamıyor. Biz gene de kutluyoruz, Atatürk başta tüm şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyoruz.