K.Stanley, Faşist devleti tanımlarken şöyle der: ”Faşist devletler hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırmayı amaçlarlar. Onların amacı hukukun yerine tek tek liderlerin veya parti ağalarının öğretilerini koymaktır. Faşist siyasette bağımsız yargıya sert eleştiriler getirilmesi bundandır. Söz konusu eleştiriler daha sonra bağımsız yargıçların yerine, hukuku alay edercesine iktidardaki partinin menfaatlerini korumanın bir aracı olarak kullanacak yargıçlar getirmek için bir bahane olarak kullanılacaktır”

Demokratik bir devletle faşist bir devlet arasındaki en temel fark, devletin hukukla ilişkisidir. Bir ülkede ne kadar hukuk ve adalet varsa o kadar da demokrasi vardır.

Yargıda yandaşlık olmaz! Daha önemlisi, tek taraflı işleyen bir yargının adalete, kamu düzenine hizmet etmeyeceği gerçeğidir.

Bir süredir muhalefeti silkeleme ve susturma amaçlı soruşturmalar:

tutuklamalar yapılıyor. Şiddet kışkırtıcılığı, suç teşvikçiliği yapmadığı müddetçe kimse fikirlerinden, düşüncelerinden dolayı cezalandırılamaz.

Demokrasi çoğulculuktur, farklılığa hayat hakkı tanımayan hiç bir rejim demokratik değildir.

Uzun süredir bu ülkede çeşitli gerekçelerle hukuk çiğneniyor. Bizden olmayana yapılan her hukuksuzluk alkışla karşılanıyor.

Demokrasinin retoriğini kullanan her sistem demokratik değildir. Otokratlar demokratik söylemi demokrasi dışı amaçlar için kullanırlar.

Onun için Gobels, bir keresinde şöyle demiştir: “Demokrasi ölümcül düşmanlarına kendisini tahrip edecek araçları bizzat kendisi verir.”

Demokrasi, en çok ideolojik ve etnik hareketler tarafından kullanılır. Onun sunduğu özgürlük alanı, onu kemirmek için kullanılan bir imkân olarak görülür.

Ancak onun uzlaştırıcı, sivrilikleri törpüleyici, farklılıkları bütünleştirici yanının uzun vadede zaaflarını avantaja çevirdiğini unutmamak lazım.

Bu, demokrasinin her şeye yol veren bir sistem olduğu anlamına gelmez. Bizden, demokrasi adına her ayrıştırıcı cinayete yol vermemizi isteyenler, kendi sembolleri söz konusu olduğunda son derece tavizsizdirler.

Trump, önceki başkanlığı döneminde, Ulusal Futbol Ligi takımlarına, ırkçılığı protesto etmek amacıyla milli marşın okunması esnasında diz çöken oyuncuları kovma çağrısında bulunmuştu. Oysa aynı ABD, bizden sık sık demokrasi maskesi altında tam tersini istemiştir.

Bu ülkenin hukukuna, değerlerine elbette sahip çıkılmalıdır. Ama bu örtü altında adaleti, basın özgürlüğünü yok etmek kabul edilemez.

Bir ülkede adaletin terazisinin bozulması her şeyin bozulması demektir. Toplumun sadece bazı kesimlerine dokunan bir hukuk, o ülkeyi bölmekten başka bir işe hizmet etmez. Bugün adaletin kefesine siyaseti koyanlar yarın bozdukları terazide kendileri tartılırlar. Yargının terazisinde hukuk ve vicdandan başka bir şey bulunmamalıdır. Bulunursa, iki tarafı keskin bir kılıç gibi bir tarafıyla muhatabını, bir tarafıyla onu tutan eli keser. Kesilen el milletle devlet arasındaki bağdır.