M.Ö 12 yüzyılda Hz.Musa kavmiyle birlikte göç ettiğinde Filistin toprakları boş değil, meskun haldeydi. O tarihte Filistinliler Palestiler olarak anılmaktaydı. Yahudiler önce M.Ö.586'da Babil'e sürülmüş, birinci Musevi tapınağı Babilliler tarafından yıkılmıştır. Daha sonra yine 2.ve 4. asırlarda Romalılar ve Hıristiyanlar tarafından sürülmüşlerdir.
Filistin sorunu Siyonizmin ortaya çıkardığı bir sorundur. Siyon teriminden üretilen Siyonizm Musevi tarihinin ilk çağlarından beri Kudüs ile eş anlamlı kullanılmıştır. Siyon, yurtlarından kovulmuş Yahudi halkının Filstin'e dönme arzu ve hedeflerinin adıdır.
20.asrın başına kadar Yahudiler Filistin'de küçük bir azınlıktı. Önce Rusya'dan sonra bütün Avrupa'dan bölgeye göçler başladı. Topraklar satın alındı.Örgütlenmeler başladı, Dernekler,bankalar kuruldu.Bu dernekler kendilerine hedef olarak Filistin'e yerleşme ve İbranice'yi diriltmeyi seçtiler. Osmanlı Devletinden izin almadan bölgede şubeler açan The Anglo-Palestina Company'isimli banka da aynı amaçla kuruldu.Temel hedefi Yahudi yerleşimcileri finanse etmekti. İzinsiz faaliyet gösterdiği için engellenmesine rağmen bu banka ayakta kalmayı başararak günümüzde isim değiştirip, Bank Leumi'ye dönüştü.
Abdülhamit, Avrupa devletlerinin Filistin'i Yahudilere yurt yapmak istediğini anlamış, onun için Theodor Herzl'in "Osmanlı'nın borçlarını üstlenmeye karşılık Filistin'de toprak verilmesine " dair taleplerini reddetmişti. 1888'de Dahiliye Nezareti, hacılar dışında yabancı Yahudilerin Filistin'e giriş-çıkışlarını yasakladı.
Bu yasağa rağmen Batı'nın özellikle İngiltere'nin yardımı ile bölgedeki Yahudi nüfus artırıldı. Rothschild ailesinin bu göç ve siyası destekte büyük yardımı oldu. İngiliz Dışişleri bakanı Balfour'un o tarihte Lord Rothschild'e yazdığı ve tarihe Balfour Bildirisi olarak geçen mektup, bu yardım ve yönlendirmenin itirafıydı. Mektupta İngiliz hükümetinin Musevi halkının Filistin'de milli bir yurt kurmasına olumlu baktığı ve bu konuda elinden geleni yapacağı ifade ediliyordu. Bu destekler sonucu, 1.Dünya Savaşı öncesi Filistin'de sadece 60 bin Yahudi varken, 1939 yılında bu sayı 430 bini bulmuştu.(geniş bilgi için İrfan Sönmez, Self Determinasyon ve Ayrılma Girişimleri)
Buraya kadar anlatılanlar göç ve sığınmacı sorununun hangi sonuçlara neden olabileceğini gözler önüne seriyor. Sayı arttıkça devletleşme ihtimali büyümüş, örgütsüz Filistin halkı örgütlü ve dış desteğe sahip Yahudiler karşısında öz vatanlarını kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır.Sadece 1948 yılında, Yahudi milisler 400 Filistin köyünü yakıp, 750 bin Filistinliyi yurtlarından sürmüş, o tarihten bugüne kadar -terör yöntemlerini kullanarak- yüz binlerce Filistinliyi yurtlarından kaçmaya zorlamışlardır..Bunu yaparken hiç bir insani değer gözetmemişler, yeni yerleşim yerleri açarak Filistinlilerin hayat alanlarını giderek daraltmışlardır.
Önceki gün HAMAS İsrail'e karşı en büyük saldırısını gerçekleştirdi. Yüzlerce İsrailli hayatını kaybetti, bir o kadarı esir alındı. İsrail'in karşı saldırısında da yüzlerce Filistinli hayatını kaybetti, HAMAS'ın kurbanlarının çoğunu -müzik festivali için toplanan- siviller teşkil ediyordu. Bir davada haklı olmak yetmez, hep haklı kalmak da gerekir. Sivillere yönelik her saldırı Filistin'i haklı davasında haksız duruma düşürür. Eğlenmeye gelen silahsız insanları öldürmenin savunulacak tarafı yoktur. İsrail' polisinin zaman zaman kadın- erkek, hatta çocuk ayırımı yapmadan uyguladığı terör yöntemleri, aynı yöntemleri HAMAS'ın da kullanmasının gerekçesi olamaz. Biz bize benzemeliyiz. Bugün milli davalarda uluslararası desteğin önemi büyüktür. Onu yok sayanlar, o kamuoyu tarafından da yok sayılırlar.İsrail'in askeri hedeflerine yönelik her hamle destek görür ama bu tarz girişimler uluslararası kamuoyunun nefretini körüklemekten, İslamafobiyi beslemekten başka işe yaramaz.
Filistin yabancı işgali altında bir ülkedir. Halkı sistemli bir soykırımla karşı karşıyadır.BM 29 Kasım 1947 tarih,181 sayılı taksim kararında Filistinlileri halk olarak kabul etmiştir. 30 Kasım 1979 tarihli 2649 sayılı kararı ve önceki bazı kararlarında, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını teyit etmiştir.Yine BM Güvenlik konseyi 2002 yılında aldığı 1397 sayılı kararla, iki devletli çözümü desteklediğini açıklamıştır. Çözüm; İsrail'in bölgede uyguladığı etnik temizliğe karşı BM'nin iki devletli çözümünün hayata geçirilmesidir. Arkasındaki destek ne olursa olsun, bir örgütle dünyanın desteklediği bir devlet savaşmaktadır. Bu gibi durumlarda başarı, ancak hedefteki devletin çok zayıf düşmesi ile mümkündür. İsrail, bugün o noktada değildir. Üstelik bu saldırının geri tepmesi daha çok Müslüman kanı olacak, kadınlara, sivillere yönelik saldırılar işgalci ve haksız İsrail'in izlediği siyasete destekleri artıracaktır.İki devletli çözümle Filistin halkının yanındayız ama kimden gelirse gelsin -sivillere- yönelik saldırıların savunulacak yanı yoktur. Bunu olumlamak, İsrail'in şimdiye kadar sivillere yönelik saldırılarını da meşrulaştırmaktır.