İktidar genel seçimleri kazanmasaydı bu hilafet tartışmaları olur muydu? Olmazdı! Bir seçimi daha kazanmak bazılarının cüret ve cesaretini artırdı. Artık demokrasi istemeyenler seslerini daha yüksek çıkarıyorlar. Biraz daha cesaret bulsalar kim bilir neleri konuşacak, nelerle karşılaşacağız.
Böyle bir tartışma açarak bir taşla birkaç kuş vuruyorlar.
Birinci kuş; gündemi değiştiriyorlar. Ekonomi felç, insanlar ay sonunu getiremiyor, emekli yarı aç yarı tok geziyor. Ama biz bir hükûmetin birinci vazifesi olan ülkenin refahını artırmasını, enflasyonu dizginlemesini konuşamıyoruz. Zaten iktidar da konuşmamamızı istiyor.
İkinci kuş; bu tartışma ile, karşı çıkanları kendilerince ofsayta düşürmüş oluyorlar. Her seçim ayrı bir İslami konu dolaşıma sokuluyor. Genel seçimlerde ne demişlerdi; “başörtüsünü anayasaya sokacağız, artık kimse bacımın örtüsüne dokunmayacak." Zaten dokunmuyor, kimse de dokunalım demiyor. Ama sanki bir tehdit varmış gibi yaparak vatandaşı yanlarına çekiyorlar.
Seçim bitti, başörtüsü için anayasa değiştirme nutukları da bitti. Hilafete gelince, gönül rahatlığı ile şunları söyleyebilirim: Hilafet Arap-İslam kültürünün ortaya çıkardığı bir hükûmet şeklidir. Dinle alakası yoktur. Hiç bir ayet veya hadiste bir halifeniz olmalı diye bir hüküm mevcut değildir. Halife, Arap ağzıyla devlet başkanı demektir. Bizde hakanlık, yabgu'luk, Ruslarda çarlık ne ise Arap'ta da hilafet odur. Nitekim bu tartışmalar hilafet kaldırılırken mecliste de olmuş, dönemin Adalet Bakanı Seyit Bey bütün soruları dini gerekçeler göstererek cevaplamış, tüm meclisi ikna etmişti. İsteyen Seyit Bey’in, o çarpıcı ve oldukça ikna edici konuşmasını internette bulabilir. Biz Allah'a ve Resulüne iman etmekle görevliyiz, halife adı altında tarihin en büyük canavarlıklarını yapanlara değil. Hilafet dini bir kurum olsa halife Abdülhamit'e dindarlığı tartışılmaz Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi Yazır gibi isimler muhalefet edebilirler miydi? Abdülhamit'in hal fetvasının müsvettesini Elmalılı'nın yazdığını bugün kaç kişi bilir?
Gelelim üçüncü kuşa, o da ikide bir bu meseleyi gündemde tutarak bizi alıştırmaya çalışıyorlar. Bu bir iletişim çalışmasıdır. İnsanlar duymaya alıştıkları şeylerin uygulamasına da alışırlar. Bir şey ne kadar konuşulursa vatandaş o kadar alışır, o kadar yatkınlık kazanır. Öcalan, yakalandığının ilk senelerinde avukatlarına şu talimatı vermişti; "Sık sık özerkliği konuşarak toplumu buna alıştırın." Hilafet tartışmalarının arkasında da bu alıştırma amacı yatıyor.
Hilafet 100 yıl önce 1924'te kaldırıldı. O günkü ifadeyle meclisin şahsı manevisinde mevcut veya mündemiç olduğu ifade edildi. Bu, hilafetin doğru anlaşılmasından başka bir şey değildi. Öyle olduğu için de binlerce kilometre ötede Pakistan'ın büyük evladı Muhammed İkbal bunu doğru buluyor, üzerine bir de makale yazıyordu. Hilafetin birleştirici olduğunu, İslam dünyasının sorunlarını çözeceğini iddia edenler var. Osmanlı'da neyi çözdü? Papa, iki Hristiyan ülkenin, Rusya-Ukrayna savaşını önleyebiliyor mu? Birinci Dünya Savaşı’nda verilen "cihat fetvası" İslam dünyasında pek bir yankı uyandırmamıştı. Halifelerin hayatına baktığınızda yemediği nane kalmadığını görürsünüz. Kâbe duvarında şarap içmek isteyenden, Kâbe’yi mancınıkla yıkanlara kadar her cinayeti görmek mümkün. Bunlarla Müslümanların hangi problemi çözülecek. Hırsızlar, rüşvetçiler dokunulmazlık kazanmak için Hilafeti dini bir kurum gibi sunarak bir nevi dokunulmazlık kazanmışlardır. Şimdi de yapılmak istenen budur.