İrfan Sönmez yazdı: Hukuktan keyfiliğe
Yargıtay 3.Ceza Dairesi, Can Atalay kararından dolayı Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Hukuk tarihimizde yargı kurumları arasında böyle bir çatışma örneği yoktur. Erdoğan iktidarı ile beraber AYM kararları günün siyasetine uygunsa uygulandı, uygun değilse ağır eleştirilere tabi tutularak bir kenara atıldı.
AYM karar verirken iç hukuk ve altına imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve onun mahkemesi olan AİHM’in içtihatlarına göre karar veriyor.
Anayasanın 90. Maddesine göre uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir, onlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamaz. Bu aslında, uluslararası antlaşmaları birer anayasa hükmü haline getiren bir maddedir.
Öte taraftan yine anayasanın 153. Maddesine göre, AYM kararları bütün mahkemeler ve idari organlar açısından bağlayıcıdır. Bunun aksini yapmak, doğrudan doğruya anayasanın bu hükmünü ihlal ve ilgadır.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi sadece anayasanın 153. maddesini ihlal etmekle kalmamış aynı zamanda kararında Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ne talimat da vermiştir. Bir taraftan AYM’nin yetki gaspında bulunduğunu iddia edip diğer taraftan meclise talimat vermek, AYM’ye isnat edilen yetki aşımını bizzat Yargıtay’ın yapmasıdır.
Yargıtay bu kararı ile bir yargı organı gibi değil, bir siyasi heyet ve parti gibi davranmıştır. Yargıtay’ın AYM kararlarını tartışma yetkisi yoktur, bu kararlar –tartışılabilir olsa da- uygulanacaktır. Uygulanmaması için anayasanın değiştirilmesi şarttır. 153. Madde orada durduğu müddetçe, hiçbir mahkeme ve idari organın AYM kararlarını uygulamama özgürlüğü yoktur.
İşte meselenin düğüm noktası da burasıdır. Anayasanın 153. Maddesi Can Atalay gibi kişilerin meclise girmesine imkan vermektedir. Gibi deyişim Can Atalay’a herhangi bir isnatta bulunmak için değildir; anayasayı hedef almak için fırsat kollayanların milletin önüne getirecekleri bahaneden bahsediyorum.
Genel seçimler biter bitmez CB Erdoğan yeni bir anayasa yapmaktan bahsetti. Milletin çeşitliliğini anayasaya yansıtacaklarını söyledi. Hem tek millet nutukları atıp hem de çeşitlilikten bahsetmek –tek millet- söyleminin milliyetçileri uyutmaya matuf bir slogan olduğu anlamına geliyor. Tek milletin olduğu yerde çeşitlilik olmaz. Yargıtay partisinin, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararını biraz da bu zaviyeden okumak lazım. Bir hukuk krizine neden olacak böyle bir kararı Yargıtay üyelerinin kendi insiyatifleri ile aldığını düşünmek çok zor. CB Erdoğan’ın Özbekistan dönüşü “AYM arka arkaya hata yapar hale geldi, Yargıtay kararı asla bir kenara itilemez, partimizdeki bazı arkadaşlar hata yapıyorlar” şeklindeki sözleri, Yargıtay kararının arkasındaki motivasyonu gösteriyor. Geçmişte Erdoğan da(mesela Can Dündar kararında) AYM’nin bir çok kararını eleştirmiş, hatta ortağının ağzından “AYM kapatılmalıdır” sözü bile çıkmıştı. Belli ki bu, yeni anayasa için kriz yaratarak toplumu ikna etmek, rızasını imal etmek için atılmış bir adım.
Arjantin’de Peron iktidara geldiğinde 7 üyeli Anayasa Mahkemesinin 4 üyesi ona karşıydı. Peron onların istifasını istedi ama mahkeme üyeleri bunu kabul etmediler. Peron tıpkı benzeri otokratlar gibi ülkeyi –her türlü denetimden- azade olarak yönetmek istiyordu. Sonunda çeşitli ithamlarla o üyeler hakkında dava açılması için girişimlerde bulundu. Yüksek mahkeme üyeleri işin nereye gideceğini görünce istifa etmek zorunda kaldılar. Peron 4 yeni üye atayarak mahkemeyi tamamen ele geçirdi, ülkeyi dizginsiz bir şekilde yöneterek, tam bir otokrat oldu.
AYM de çok istisnai de olsa zaman zaman iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar veriyor. Üyelerin bazıları iktidara değil, hukuka ve vicdanlarına bakıyor. Ya bu kararları veren yargıçları bir şekilde yola getirmek yahut anayasayı değiştirerek mahkemenin yetkilerini yok etmek gerekiyor. Skandala biraz da bu perspektiften bakmakta yarar var. Sonunda olan Türkiye’ye oluyor.