İlk ülkücü şehidimiz Ruhi Kılıçkıran 1946 yılında Osmaniye'nin Rızaiye Mahallesi’nde dünyaya geldi. Ruhi KILIÇKIRAN, çocuk yaşta babası muhterem büyüğümüz Ömer efendiyi kaybetti ve kıymetli annesi Münire Hanım tarafından yetiştirildi.
İlk ve orta tahsilini Osmaniye'de tamamladıktan sonra 1966 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne kaydoldu.
4 Ocak 1968 günü, iftardan sonra Site Yurdu kantinine gelerek kasıtlı bir tartışma çıkaran hain eller tarafından mübarek Ramazan’ı şerif ayında kurşunlanarak şehit edildi. Türk-İslâm davası için verilen ilk ülkücü şehidimiz olan Ruhi Kılıçkıran'ın naaşı Osmaniye'ye getirildi ve anlamlı bir törenle toprağa verildi.
İlk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran abimizin Silsilesine bakar mısınız:
Ümmeti olmaktan onur duyduğumuz yüce Peygamberimiz gibi bir yetim ve fakirdi.
Allah'ın Resulünün tebliğ ettiği İslam dininin okulu olan ilahiyat fakültesinde okuyordu.
Rehberimiz olan Kur'an'ı Kerim'in indiği ramazan ayında şehit ediliyordu
Bir davanın ne kadar doğru ve kutlu olduğunu ilk şehidimiz göstermektedir.
Dahası var. Kantindeki kavga bugün el ele kol kola olmaktan imtina edilmeyen Türkiye işçi partisi gençlik kolları başkanlığı yapan Zülküf isimli komünist hainin Allah’ımız, Peygamberimiz ve tüm mukaddes değerlerimize ettiği aşağılık küfürleri ile başlar. Şehidimiz itiraz eder ve saldırıya uğrar bunları savuşturur ve saldıranları yere yıkar. Ama hain ve İslam düşmanı Zülküf ihanetine kurşunlama ile devam eder. Son kurşunu da sırtına sıkar. Ruhi Kılıçkıran abimiz hastanede şehit olur. Cihat , man ve İslam her şeyi ile ilk şehidimizde kendini gösterir.
Bugün İslamiyet ve Türklüğe ihanet eden şebekelerin günümüz temsilcileri ile hiçbir gerekçe birlikte olmak için önümüze konulamaz.
Ülkücüler zengin çocukları değildi. İlk şehidimiz de bin bir zorluklar içinde okuyordu. Durumunu ailesine dahi hissettirmiyordu. Fakirlikten bayramlarda ailesini bile ziyaret edemiyordu. Dünyanın yerli ve milli tek hareketi, Cumhuriyet tarihimizde dillere destan olmuş ve istikbalde daima şerefle yâd edileceğine inandığımız bir misyon olan “Ülkücü Hareket” buydu.
23 Kasım 1970 tarihinde okulun penceresinden atılan Ertuğrul Dursun Önkuzu farklı mıydı? Şehit Dursun Önkuzu, Ankara'da işgal altındaki bir okulda kızıl katiller tarafından rehin alındı, üç gün boyunca insanlığa sığmayacak işkenceler yapıldı; ciğerlerine hava basılarak şehit edildi, cansız bedeni okulun 3'üncü katından aşağıya atıldı. Başka bir ülkücü şehidimiz Süleyman Özmen ise okulda rehin tutulan ülküdaşlarımıza ekmek getirdiği için saldırmaya uğrayarak şehit oldu.
Binlerce şehit verdik. Yüzbinler işkenceden geçti, idam edildi, cezaevlerini Yusufiye yaptı. Gazi oldu. İkballeri gitti. Buna neden olan Marksistler, CUNTALAR, sermaye güçleri, ile bir olmak olmaz.
Bu gerçekleri, Ülkücü hareketin ilk şehidi Ruhi Kılıçkıran'ın bacısı / Dursen KIRANER'in sözleri ile bitirmek istiyorum.
“Ağabeyim Ruhi'nin şehit düştüğü gün rüyamda Belen geçidini aşıp gelen binlerce insanın omuzlarında Al bayraklı tabutu görmüştüm. Düşümde bura neresi diye sorduğumda, Belen geçidi olduğunu bu geçitten sonra Cennet'e ulaşıldığı belirtildi. Ben o güne kadar Belen geçidini hiç görmemiştim. Rüyamı rahmetli anama anlatınca "İnşallah hayırlısı olur yavrum" demişti ve o günün ertesinde ağabeyimin şahadetinin haberi gelmişti. Sonraki yıllarda o Belen geçidini rahmetli Mustafa Eker’in cenazesine giderken gördüm. Osmaniye de görev yapan kıymetli bir ağabeyimizin memleketiydi Reyhanlı, olayı duyunca bizde gitmek istemiştik, o gün rüyamda gördüğüm Belen geçidi gözlerimin önündeydi, tıpkı rüyamdaki gibi bütün çevrede bulunan ülkücüler şehit kardeşimize dokunabilmek için Reyhanlı'nın yoluna koyulmuşlardı..."