Son 23 yılda Türkiye’nin yaşadığı derin ekonomik, sosyal ve siyasal dönüşümler, ülkenin geleceği açısından ciddi endişeler doğurdu. Bu sürede Türk lirasının değer kaybı ve hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıyla birlikte, ülkenin temel değerlerinden hızla uzaklaşıldığı bir gerçek haline geldi.
Ekonomik göstergeler, Türkiye’nin 2001 yılından bugüne büyük bir çöküş yaşadığını ortaya koyuyor. O dönemde 1,25 TL olan dolar kuru, bugün 33 TL seviyelerine ulaşarak 27 kat arttı. Bu dramatik artış, ekonomik istikrarın tamamen kaybolduğunu ve halkın alım gücünün hızla eridiğini gösteriyor. Artık günlük yaşam, her geçen gün daha da zorlaşıyor. Ancak, ekonomik çöküş sadece buzdağının görünen kısmı; Türkiye aynı zamanda özgürlüklerin kısıtlandığı ve muhalif seslerin susturulduğu bir ülke haline geldi.
Cumhuriyetin kurucu lideri Atatürk’e ve cumhuriyet değerlerine yapılan aleni saygısızlıklar, bu dönemde göz ardı edilemez bir boyuta ulaştı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvenilirliği ve saygınlığı, sistematik bir şekilde zayıflatıldı, kamu kaynakları ise yandaşlara aktarılarak halkın çıkarları hiçe sayıldı. Üstelik, 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar, bu hainlerle on yıllık bir iş birliği sürdürüldü. Bunun sonucunda, emeklilerin maaşları sürekli olarak erirken, işsizlik oranları da hızla tırmandı. Diplomalı işsizler ordusu büyüdü; öğretmen olmak için yıllarca emek veren gençler, adaletsiz sınav sistemleriyle karşı karşıya kaldı.
Türkiye, mülteci politikaları konusunda da büyük bir açmaza sürüklendi. Her Türk vatandaşı, neredeyse 10 sığınmacıya bakmak zorunda bırakıldı. Bu durum, ekonomik ve toplumsal anlamda büyük bir yük oluşturdu. Vergi politikaları ise asgari ücretlinin sırtına daha fazla yük bindirdi; devletin maliyetlerini halktan karşılamaya çalıştığı bu sistem, liyakat yerine sadakatin esas alındığı bir düzeni besledi. Yeterli yetkinliğe sahip olmayan kişiler, sadece sadakatlerinden ötürü önemli mevkilere getirildi, devletin kurumsal yapısı zayıflatıldı.
Dış politikada ise Türkiye, bir zamanlar bölgesel bir güç olma hayallerini terk ederek, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bir çırak rolüne soyundu. İçeride ise lüks harcamalar ve gösteriş ön planda tutuldu; sarayın ve hükümetin gereksiz harcamaları halkın fakirleşmesine yol açtı. Bu süreçte, halkın et yerine kemik yalamak zorunda bırakıldığı, toplumsal yapının ise adeta bir soygun düzenine dönüştüğü görüldü. Ayrıca, çete, mafya ve kaçakçılarla yapılan iş birlikleri, ülkenin güvenliğini ve toplumsal düzenini tehdit eder hale geldi.
Son olarak, Anadolu coğrafyasında yeni bir din ve peygamber yaratma çabaları, toplumsal dokuyu derinden sarstı. Türkiye, spor alanında da özellikle olimpiyatlarda büyük hayal kırıklıkları yaşadı; bir zamanlar başarılarıyla övünen bir ülke, nal toplayan bir hale geldi.
Bu 23 yıl, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi yapısını derinden yaraladı. Ülke olarak, bu dönemin acı sonuçlarıyla yüzleşmek ve gelecekte daha sağlıklı bir yol izlemek zorundayız. Bu yaşanan 23 yıl, Türkiye’nin karanlık dönemlerinden biri olarak hafızalardan silinmeyecek.