(Seçim tarihini bilmek ister misiniz? )
* Bir ülke düşünün ki, toplam borçları GSYH'sının %162'sine, toplam dış borçları GSYH'nın %64'üne ve sadece Merkezi hükümet borcu da GSYH'nın %32'sine ulaşmış olsun ve bu borçlara karşılık yüksek teknoloji ve verimliliğe dayalı bir üretim alt yapısı olmasın.
* Bir ülke düşünün ki, 2002'de sadece 6,5 milyar TL borcu bulunan hane halklarının sadece kredi kartı ve tüketici kredisi borçları 550 milyar TL'ye çıkmış olsun.
* Bir ülke düşünün ki, daha bir kaç ay önce yaptığımız "stres testi" sonuçlarına göre; "bankalarımız çok sağlam durumdadır, takibe düşecek kredilerin oranı yıl sonunda en çok %5 olur" diye açıklama yap ve sonrasında ise, IMF'nin zorlaması ile tek bir işlemle takibe düşmüş kredilerin oranını %6,8 olarak ilân et. (2020 içinde bu oranın %16-17 arasına çıkacağı tartışılıyor.)
* 23 Temmuzdan başlayarak 1,5 ay içinde faizleri %7,5 oranında düşürmene karşın, "toplam kredi hacmi" hâlâ 2,5 Trilyon TL civarında takılıp kalsın.
(Allah aşkına bankalarda sadece 2,3 Trilyon TL mevduat varken, kredi hacmini 3 Trilyon TL'ye çıkaracak kaynağı nereden bulmalarını bekliyoruz.)
* Her akşam piyasalar kapandıktan sonra açıklanan MB kararları ile "munzam karşılık oran ve faizleriyle" oynamana rağmen, "dolarizasyonu" önleyebilecek hiç bir sonuç elde edememiş ol ve her hafta döviz hesaplarındaki artış oranı ise yeni bir rekor kırmaya devam etsin...(Son rakam 222,3 milyar $ olmuş.)
* Kamu bankalarının yandaş konut üreticilerini kurtarmak için verdikleri ucuz krediler dışında, üretim için ne kredi verebilecek banka var ne de kredi alabilecek işletme var...
* Senelerdir tasarruf kültüründen uzaklaştırdığımız, tasarruf oranlarını %23'den %10,5'a düşündüğümüz ve tüketim çılgınlığına alıştırdığımız millet başına geleceği hissetmiş olmalı ki, Ayşe teyzelerce kış hazırlığı için yapılan konservelerin "kapak satışları" iki katına çıkmış ve karaborsaya düşmüş olsun.
* Saydığımız verilerin ışığında ve işte böyle bir ortamda; senelerce "hane halklarının" düşük döviz ve ucuz krediye dayalı olarak yaptığı harcamalara güvenen, bu harcamaların büyüme rakamlarını %60 oranında etkilediğini bilen ve aynı zamanda bu sayede oluşan dolaylı vergi gelirleriyle bütçeyi dolduran muktedirimiz, 2020 yılı için de % 5 büyüme hedefini sopa zoruyla ve "kumanda ekonomisiyle" sağlamaya çalışıyormuş !
* Herkes anlamak zorunda ki, dış ve iç borca, düşük kur ve ucuz faize dayalı tüketim ekonomisinin sonuna geldik. 17 yıldır BÜTÇE kaynağı olarak kullandığımız 2 Trilyon 905 milyar dolar, 3 Trilyon 200 milyar dolarlık ithalattan topladığımız vergiler, 70 milyar dolarlık özelleştirme geliri ve dış kaynak ve kredi olarak kullandığınız 650 milyar $'lık bir para artık yok. Aksine şimdi YANAŞMA DÜZENİNİN sanal cennetinde yaşattıklarınızın bedelini ödeyeceğiz.
* Bedel ödemek zorunluluğunun tam aksini düşünelim, 2020 yılında tüketim yoluyla %5 büyümek için 100 milyar $ dış kaynak bularak, bu düzeni devam ettirmek ister ve problemleri yine halının altına süpürürsek; emin olun ki, bu kaynağı bize verecek olanlar en geç bir yıl sonra toplu çöküşümüzü seyretmek ve bizi teslim almak için vereceklerdir.
Şimdi ise başlıktaki sorunun cevabı olmak üzere, bu tüketime dayalı büyüme modelinde ısrar etmenin siyasi sebebine gelelim; 2009 yılından itibaren, yani Dünya piyasalarındaki bol paradan istifade ederek ve kolay dış borç alarak, seçim kazanmayı keşfeden AKP'nin, tüketim yoluyla en az %5'lik büyümeyi sağlamadan seçim kazanması mümkün değildir.
Muktedirimiz ise bu durumu çok iyi bildiğinden 2020 yılı için yeni dış kaynak bulabilirse, borçlanma ve tüketime dayalı %5'lik büyüme hedefiyle yeni bir seçimi öngörüyor ve 2020 kasımında tekrar yeni bir beş yılı garanti altına almak istiyor.
Yani seçim tarihi konusunda toto oynayanlara ifade etmek isterim ki, yeni borçlarla en az %5 büyümeyi ve bu dönemde işsizliği düşürmeyi sağlamadan Saraydan bir seçim kararı çıkmaz...
BU HESAP KARŞISINDA BİZ DE BİR LAF VARDIR; "ÖTERSE İYİ DÜDÜK !"
Bütün bu sebeplerle bir an önce gerçeklerle yüzleşmez ve bu durumu milletle paylaşmaz isek, işimiz dualara kaldı demektir. Allah yardımcımız olsun...