Türkiye çevresinde son 30 yılda gözlemlediğimiz yaşananlardan dersler çıkarmalıyız.
Büyük Ortadoğu Projesiyle ABD tüm Ortadoğu’yu ve kuzey Afrika’yı kan gölüne çevirdi, milyonlarca insan katledildi, ülkelerin yönetimleri ya yıkıldı ya devşirildi yada ülkeler parçalara bölündü.
Büyük Ortadoğu Projesi uygulaması Ortadoğu ve Kuzey Afrika insanına ölüm, gözyaşı, yoksulluk, fakirlik getirdi.
Rusya birkaç ay önce Kazakistan’da denemeye çalıştığı ülkeye el koyma hareketini 11 gün önce Ukrayna’da uygulamaya koydu. Ukrayna’yı 130 bin askerle işgal etti.
Türkiye, Osmanlı iken yüz yıl önce bu davranışla karşılaşmıştı.
Osmanlı bir milli devlet olmadığı için sıradan halk son yüz yılında sürekli kaybedilen toprakları sanki kendisinin toprağı kaybedilmiş gibi hissetmemiş.
Osmanlı toplumundaki toprak kayıplarına olan bu umursamaz tavır kendisini yıkmak ve topraklarına el koymak için uğraşan emperyalist devletlerin işini kolaylaştırmış.
Önemli bir milli direnişle karşılaşmayan (Çanakkale’yi ayrı tutalım. Aslında Çanakkale istiklal savaşımızın başlangıcı olarak kabul edilebilir) emperyalizmin orduları bu gün Ankara’nın ilçesi olan Polatlı ya kadar gelmişti.
Osmanlı entelejansında ve toplumunda toprak kayıplarına duyarsızlık o seviyedeydi ki;
İtalyan devleti Libya’yı 1912 yılında işgal edeceğini bildiren ültimatomu gönderdiğinde Osmanlı sadrazamı İbrahim Ethem Paşa Pera’da kumar oynuyordu. Sadrazamımız İtalyanların Osmanlı toprağı olan Libya’yı işgal edeceğini bildiren ültimatomunu okumamış, oyundayken buruşturup atmış.
Balkan savaşında Bulgar ordusu Çatalca’ya kadar gelmiş, Çatalca’ya karargahını kurmuş iken, İstanbul’da sosyal yaşam sanki hiç bir şey olmamış gibi devam ediyordu (Fatih Kerimi, İstanbul mektupları 1912)
İstiklal harbimiz, Cumhuriyet Atatürk’ün ölümüne kadar bir açıdan da tam olarak “milletleşme” mücadelesidir.
ABD BOP projesiyle Ortadoğu’ya girdiğinde önemli bir milli direnişle karşılaşmadı.
Rusya da Ukrayna ya girdikten sonra çok önemli bir milli direnişle karşılaşmadı. Bunu Ukrayna başkanı Zelensky’nin dünyanın çeşitli bölgelerindeki parayla savaşan askerleri Ukrayna’yı korumak için çağırdığından anlıyoruz.
İşgal edilmek milletleşebilen, kendileri için çağdaş bir yönetim kurabilen, sağlam ve kapasitesi yüksek bir devlet yapılandırabilen ve özgür bireylerden oluşan toplumların başına gelmez.
İşte Cumhuriyetimizin kurucu kadrolarının milletleşmeye önem vermeleri bundandır.
Milletleşemeyen, geleceği birlikte planlayamayan, toplumunun tüm emeğini, üretimini geleceğini bir diktatörün iki dudağının arasına bırakan toplumlar sonuçta mutlaka zillete mahkum olurlar.
Örneklersek, Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad üç devlet de 3 parçaya bölündü. Mısır’da Mübarek yıkıldı tüm coğrafya artık coğrafyanın diğer parçaları gibi küçük küçük peyk devletçiklerden oluştu.
İşte Ukrayna’nın da başına gelecek budur.
Milletleşemeyen, bir Vatan bilinci yeşermeyen, birlikte gelecek planlayan bir toplum olamayan Ukrayna parçalanacak. Küçük küçük parçaları emperyalist devletler yutacak.
Anadolu coğrafyasında orta boy devletlerin uzun süre yaşayamayacağı çeşitli tarihçiler tarafından dillendirilir.
Milli bilincimizi Atatürk’ün gösterdiği yolda güçlendirmez çağdışı yok ümmetçilik, yok bireycilik yok liberallik gibi absürt yolların peşine gidersek yarın öbür gün pahalı telefonlarımızla Putin veya bir benzerinin askerlerinin elindeki silahların resimlerini bol bol çekmek zorunda kalırız.
Milli politikalarımız, milli hedeflerimiz, milli çıkarlarımız bize neyi gösteriyorsa işte onu yapmalıyız.
Diktatöryal veya monarşik bir yönetim çare olabilseydi Irak’ta, Suriye’de, Libya’da çare olurdu.
Popüler, sanatsal, eğilimlilerden bir yönetim çare olsaydı, Ukrayna’nın sağlam bir yönetimi olsaydı hiç Putin Ukrayna’ya saldırmayı göze alabilir miydi?
Emperyalizmin devletin başına getireceği insanların ancak emperyalistlerin çıkarlarına çalıştıklarını Türkiye’nin son 70 yıllık yönetimlerini ve yönetimlerin davranış biçimleri incelendiğinde görülecektir.
Emperyalizm vasi olduğu ve kuklalar eliyle yönettiği ülkeleri ne öldürüyor nede olduruyor.
Çünkü hayatın içinde bir gerçek vardır ki insanlar kullandıkları insanlara saygı duymazlar bu durum devletler arası ilişkilerde de aynen böyledir.
Milletleşme, milli birlik, milletin kenetlendiği haklar ve özgürlükler rejimi ve tabii donanımlı milleti merkezine alan bir liderlik.
Türk milletinin ihtiyacı çok fazla değil.
Atatürk ve Cumhuriyeti kuranlar zaten temeli atmış.
Sırtımızdaki ve sıradaki asalaklardan kendimizi arındıracağız, kurtulacağız.
Sadece kurucu ayarlara döneceğiz.
Hepsi bu…