Çünkü toprağın vatan olabilmesi her millet için farklı inanç değerlerinin kabulü ile mümkün.
Millet olmak için de sadece seküler değerler yetmez. Eksik kalır.
Törede inançtır ve dinin, mezheplerin böldüğünü birleştirir. Doğum, düğün, ölüm ve taziye; sevgi, fedakarlık ve candan öte sevmek, candan vazgeçmek “seküler” parantezine sığmaz.
Her milletin kültür birikimini ve zenginliğini “dünyevileştirerek” seküler bir eşitlikte tanımlamak zor.
Laik olmak, hukukun üstünlüğüne inanmak, özgür düşünceden yana olmak, demokrat olmak seküler parantezine girer. Bu iyi tarafı.
Fakat aynı seküler parantezinin içinde “vicdani retçilik, cinsel tercih özgürlüğü, her türlü devletin kamu hukukuna reddiye ve uymama özgürlüğü vb. tercihlerinin de bulunduğunu unutmamalıyız.
Özgürlük olarak sunulan bu “anarşist komün” alt yapısı, sekülerliğin en temel kabulleridir.
Bunlar üzerine nasıl bir “millet” tanımı kurabiliriz ki milliyetçiliğini yapalım?
Bir insan ben sekülerim diyebilir. Buna itirazımız olamaz.
Fakat hem de milliyetçiyim der ve bunu Türk milliyetçilerinin içinde kalarak söylerse işte itirazımız bunadır ve elbet söyleyeceklerimiz olmalıdır.