Garabetler ülkesi olduk. Önce aklı sonra adaleti şimdi de vicdanı kaybettik. Öyle ki bu ülkede artık şaşıracağımız bir şey olmuyor. Eskiden tuhaf bulunan şaşkınlıkla karşılanan şeylerin hepsi ve daha fazlası olağanlaştı. Yönetim olağanüstü hal ve fakat devlet idaresi, terbiyesi, teamülü ve geleneğinde akıl ve hukuk dışı her şey olağan halde. İlke ve tutarlılık hak getire. Dün dediği ve yaptığının bugün tam tersini deyip, yapanlar aynı kitle tarafından aynen alkışlanıyorlar.
Dün kaçak saray salvolarıyla C.Başkanına ağıza alınmayacak şeyleri söyleyenler bugün o saraya yanaşma oldular. Dün Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alan da bugün Kızılelmacı… Dün aynı menzile beraber yürüyenler bugün birbirinin amansız düşmanı.. Dünün APO sevicileri bugün pek bir ulusalcı.. Dünün BOP eşbaşkanı bugünün tek bağımsızlıkçısı v.b…
Şark toplumu olduğumuz bir gerçek. Dünyanın bu tarafında ne yazık ki hala sistemlerden çok, liderler adamlar konuşulup tartışılır. O yüzden nispeten iyi olmamıza rağmen yanıbaşımız hep kan revan içindedir. bizim de milli bekamız(!) her daim tehlikededir. Dünyanın kalbi olan bu coğrafyada emperyalistlerin kurduğu tezgahları ve oyunları anlamak yerine siyaseten fayda beklentili işbirlikleri tercih edilir. Sonuç da olan masum insanlara, günahsız yavrulara yani halka olur.
Oysa siyaset devleti yönetme erkini elde etme sanatıdır. Halkın refah ve mutluluğuna giden yolun metot ve araçlarında rekabet ile halktan alınacak onayla yönetme işidir. Ülkedeki imkanlarınıza göre hem bugünü yöneteceksiniz, hem de yarınları düşünüp geleceği yönetmenin vizyonunu oluşturup eğitim yoluyla gençleri buna hazırlayacaksınız. Bunun da toplumsal açıdan siyasal katılımcılığa açık demokratik kültür oluşumuna, siyasal açıdan da hukuk devletini sağlam temellere oturtmakla mümkün, hatta zorunlu olduğunu kabul ile bu yolda çaba sarf etmekle ancak gerçekleşebileceğine inanmaktan geçtiğini bileceksiniz.
En basit haliyle; Ülke yönetimini bilgili, deneyimli, bilime öncelik veren, danışmasını ve uzmanlığa saygı duymasını bilen, dürüst ve milletine karşı sorumluluğunun bilincinde, kul hakkı yemekten korkan ve yalan söylemeyen birilerine vereceksiniz, o kişinin çalışmalarını takip edecek ve onu koruyacaksınız. Bundan da öte kişilerle kaim olmayan kendi içinde kurumsal uyumlu, birbirini denetleyen ve mutlak surette hesap veren bir sistem kuracaksınız. Amerika ya da Küba'yı yeniden keşif gerekmez!
Bugün çok basit biçimde ifade edilen bu anlayışa uygunluk bir yana yaklaşan bir siyaset ve yönetim anlayışı var mı? Yok.. Sabahtan gece yarılarına kadar horoz dövüşünden farksız dil ve üslup itibariyle banal seviyesiz argo sataşma ve hakaretler dışında ne duyuyoruz? Hiç..
Ekonomi dar gelirli halkın ezilmesiyle vergi ve zamlarla ayakta durabiliyor. İşsizlik can yakıyor, işsizlerin kendini ateşe verip yakması haber bile olamıyor. Hamasi nutuklarla yatıp kalkan bir avuç iktidar yandaşının ülke kaynaklarını tükettiği gerçeği bile medyanın bombardımanıyla gözlerden uzak tutuluyor. Değerler üzerinden salvo atışlarla yapılan siyaset düzeni, 16.yılındaki iktidarı sorgulamayı perdeliyor.
Ama hakikat değişmiyor ve ülke her açıdan ciddi biçimde kan kaybediyor. Makul, meşru, haklı, ahlaklı, düzgün, dürüst olmak artık gerekmiyor. Çünkü içi boşaltılmış bu değerlerin de bir hükmü kalmadı. Yönetim olağanüstü ama her türlü ahlaksızlık, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk olağan halde. Böyle daha ne kadar gider belli değil fakat gidişat da hiç iyi değil. Siyasette ahlak, yönetimde adalet olmadan hiçbir şey düzelmez..