Öncelikle İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’ye teşekkür ederim. NTV’de katılığı programı sonuna kadar dikkatle izledim. Hem krizin sebeplerini hem de alınması gereken tedbirleri herkesin anlayacağı ikna edici bir dille izah etti. Benim gibi, Bali’yi dinleyenlerin konuşma bittikten sonra derin bir nefes aldıklarını düşünüyorum. Bali, Türk ekonomisinin güçlü olduğunu, borçlarını ödeyememe gibi bir durumun olmadığını bu yıl ödenecek, ötelenmeyecek borçlarının 27 milyar dolar civarında olduğunu söyledi. Doların aşırı yükselişi ile ilgili anlatımları da yerindeydi. Yabancı paralar karşısındaki değer kaybının enflasyon oranında olması gerektiğini, mevcut durumun Türkiye’ye yönelik bir operasyonu akla getirdiğini söyledi.
TÜSİAD ile TOBB’un açıklamalarında da aynı sorumluluk duygusunu görmek mümkün, her iki kuruluş yaptıkları ortak açıklamada Türk ekonomisinin temellerinin sağlam olduğunu, ama krizin derinleşmemesi için bazı ek tedbirlere ihtiyaç olduğunu belirttiler.
Piyasanın bu kadar dalgalanmasının arkasında biraz da bazı çevrelerin oluşturmaya çalıştığı panik havası var. İktidar zamanında pozisyon alıp, piyasayı rahatlatacak tedbirler alsaydı belki bu ölçüde bir dalgalanma olmayacaktı. Nitekim, piyasaya hakim çevrelerden gelen açıklamalar üzerine dövizin ateşi kısmen düştü.
Ekonomist Atilla Yeşilada krizden çıkış için; Batı ile kavganın bırakılmasını, Hukuk güvenliğinin sağlanmasını, yanlış ekonomi politikalarının terk edilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye, bu krize durup dururken girmedi,yanlış ekonomi politikaları,üretimden çok tüketime yönelik yatırımlar, yol gösterici eleştirileri bile düşmanlık olarak gören, telkin ve eleştiriye kapalı yönetim anlayışı Türkiye’yi bu noktaya getirdi.
Yukarıda vatandaşa güven vermek için çırpınan adını verdiğim kişi ve kuruluşların bir kısmı düne kadar hain ilan edilen,ötekileştirilen kesimi temsil ediyor. Ama bugün içine düştüğümüz krizden çıkabilmek için her vatanseverin göstermesi gereken tavrı gösteriyorlar. Vatandaşa ideolojik saplantılarla bakmanın, Hayrettin Karaman zihniyetiyle davranmanın yanlışlığını bugün bu -duyarlılığa- şahit olduktan sonra bazılarının anlamış olduklarını sanıyorum.
Krizle ilgili Uluslararası ilişkiler uzmanı E.Mütercimler’in aylardır anlattıklarını da yabana atmamak gerekir. Mütercimler,seçimden önce doların 10 TL’yi test edeceğini,7.5 TL’de sabitleneceğini söylemiş, yanlış ekonomi politikaları üzerinden Türkiye’ye operasyon yapıldığını söylemişti. Söylediklerinin çoğu gerçekleşti.
Bu analizler birleştirilince ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Türkiye’yi bu noktaya yanlış ekonomi politikaları getirdi, iktidar hala da -kanal İstanbul- gibi hiçbir getirisi olmayan bu politikalarda ısrar ediyor. Ancak, bu kriz ABD emperyalizmi tarafından belli amaçları gerçekleştirmek için planlı olarak derinleştirilmeye çalışılıyor. ABD’nin hedefi önce Suriye’de bir PKK devleti kurmak, sonra da Türkiye’yi eyaletlere ayrılmaya zorlayarak ileride Büyük Kürdistan’ı gerçekleştirecek zemini oluşturmak. Hedef Erdoğan veya AKP değil doğrudan doğruya Türkiye.
Bu saldırıyı bertaraf etmek için,
A.iktidar ötekileştirici, ayrıştırıcı politikalara son vermelidir.
B.Batı ile kavga etmekten vaz geçmelidir. Düne kadar kavga ettiğimiz Almanya krizde Türkiye’den yanında yer aldı.
C.Araplardan medet ummaktan vaz geçmeliyiz. Trump’ın akıl dışı tavrına karşı tek bir Arap ülkesi Türkiye’nin yanında yer almadı.
D.Yargı bağımsızlaştırılmalı, kuvvetler ayrılığı yeniden tesis edilmeli, hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır. HSYK üyeleri gerekirse RTÜK üyelerinin seçildiği metotla seçilmeli, veya yargıyı bağımsızlaştıracak başka bir yöntem bulunmalıdır.
E.AB ile ilişkiler -milli menfaatlerimizden-taviz vermeden yeniden onarılmalıdır.
F.Tek adam düzeninden vaz geçilmeli, milli devlete dönülmelidir.
G.ABD kamuoyuna yönelik ciddi bir kampanya başlatılmalıdır.
H.Brunson’un faaliyetleri uluslararası kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
I.Esat gitsin demek PKK gelsin demektir. Suriye politikası baştan sona yanlıştı. Bugün sıkıştırılma sebeplerimizden biri budur:ABD ekonomik kuşatma ile Fırat’ın doğusundaki yapılanmaya onay vermemizi istiyor. Türkiye’nin menfaati Esat’ın karşısında olmak değildir. Suriye ile ilişkiler yeniden kurulmalıdır.
İ.Dış politika seçim kazanma üzerine değil,ülkenin çıkarlarını koruma üzerine kurulmalıdır. Geçmişte Almanya ve Hollanda ile yaşanan gerilimlerin tamamı iç kamuoyunun desteğini alma maksadına matuftu. Sonunda Türkiye’nin aleyhine oldu.
J.Devlet bir aile devleti görüntüsünden kurtarılmalı, ekonomi yönetiminde hısımlık değil liyakat esas alınmalıdır.
K.Merkez bankasının bağımsızlığı korunmalı kararlarını hiçbir baskı altında kalmadan alması sağlanmalıdır.(merkez bankasının faiz yükseltme eğilimine karşı CB’nin faizleri aşağı indirin baskısı olmasa, faizler yükselecek TL’nin getirisi artacak belki de dövize bu oranda bir ilgi olmayacaktı)
Ekonomist değilim, ama hepimizin bu ülkeye karşı sorumluluklarımız var. Maalesef yandaş medya olaya -ülke ne kaybeder-noktasından ziyade partimiz,liderimiz ve tabi cüzdanımız ne kaybeder zaviyesinden bakıyor. Bu da doğru adımlar atılmasını, vatandaşın içinde bulunduğumuz durumu görmesini engelliyor. Bize düşen doğru bildiklerimizi yazmak milli bir vecibeyi yerine getirmektir. İnşaallah hep beraber bu krizden sağ-selim çıkacağız, diz çökmeden ve bölünmeden…