Siyasi kulislerde MHP kongresinin engellenmesine karşılık, MHP'nin partili Cumhurbaşkanı sistemine destek vereceği konuşuluyor.
Yargıtay'ın MHP ile ilgili kararını Mayıs ayı sonlarına ertemelesi bu kuşkuları doğruluyor.
Çağrı heyetinin 15 Mayıs'ı kongre günü olarak belirlediği, bu amaçla delegeye çağrı yaptığı biliniyor. Bütün kamuoyunun bildiğini elbette Yargıtay'da biliyor. Bu durumda herhangi bir kaosa neden olmamak için kararın bu tarihten önce açıklanması gerekmez miydi? Buna rağmen Yargıtay anlamsız bir açıklama ile kararını daha geç açıklayacağını duyurdu. Oysa yargı çevrelerinde kararın oylamasının yapıldığı,yerel mahkeme kararının ikiye karşı üç oyla onaylandığı konuşuluyor. Açıklamanın geciktirilmesi yargının nasıl siyasallaştırıldığını, nasıl kıskaca alındığını gösteriyor.
Başkanlık sisteminden -şimdilik-vazgeçme kaydıyla getirileceği söylenen partili Cumhurbaşkanı Kemalist uygulamalara ait bir model. Atatürk,İnönü ve Celal Bayar partili Cumhurbaşkanı olarak görev yaptılar.Cumhurbaşkanı seçilen kişi partisinin başında kalabildiği gibi,herhangi bir partiye üye de olabiliyor. Bu, aynı zamanda o partinin bütün vekillerinin,kurullarının Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi demek. Sistem, devleti bir partinin malı haline getirdiği,ayrımcılığı teşvik ettiği, Cumhurbaşkanı makamını birleştirici olmaktan çıkardığı,tek adam düzenine neden olduğu için 1961 Anayasasının 95.maddesi ile ortadan kaldırılmıştır. 1982 Anayasasının 101. maddesi de partili Cumhurbaşkanına yol vermemekte seçilen kişinin partisiyle ilişkisini kesmesini emretmektedir.
AKP yıllarca Kemalist uygulamaları şikayet ederek iktidar oldu. Tek parti düzeninin ayrımcı politikalarından yakındı.Şimdi o politikaların Anayasal dayanaklarından biri olan Partili Cumhurbaşkanı modelini geri getirmek istiyor.
Erdoğan'ın bu modeli talep etmesinin nedenleri var. Partinin başında bulunmadığı takdirde elindeki gücü yitireceğini,bunun da politik hayatının sonu olacağını biliyor. Partinin başında her şeyi tanzim eden adam pozisyonunu koruduğu takdirde altındakilerin bütün hırslarını denetleme ve dizginleme imkanı bulacak... Kadro alımlarında,atamalarda parti saltanatı yoluyla kendi konumunu da pekiştirmiş olacak. İleride ,Bahçeli gibi davası nefsi olan bir başka siyasetçi bulup iki defa seçilme sınırını da ortadan kaldırdı mı,ölünceye kadar Cumhurbaşkanı olarak kalmasının önünde bir engel kalmayacak...
Türkiye gibi siyasi ayrılıkların derin olduğu ülkeler için partili Cumhurbaşkanı bir risktir. Bazıları zaten Cumhurbaşkanları partilerin içinden seçilmiyor mu, diyebilir. Ancak seçilen kişinin bir parti adına siyaset yapma,yasama organını belirleme imkanı olmadığından siyasi eğilimlerini sisteme yansıtması çok kolay değil. Adı partili Cumhurbaşkanı da olsa model Başkanlık sisteminden daha ağır sonuçları olan bir model. Başkanlık sisteminde Başkan'ın yasama organına seçilenleri belirleme yetkisi yok. Partili Cumhurbaşkanı partisinin başında kalacağı için vekilleri de kendisi seçeceğinden yasama organı tamamen Cumhurbaşkanı'nın kontrolüne geçecek. Böylece sevimlileştirilerek takdim edilen partili Cumhurbaşkanı fiilen hem yürütmenin hem de yasamanın başı haline gelecek.
Bu model, devleti partileştireceği, tek parti sistemine dönüş anlamına geleceği için Türkiye'nin intiharı olur.Başkanlık sisteminden daha ağır sonuçlar doğurur. MHP'nin böyle bir modele destek olması bugüne kadar savunduğu tüm ilkelerden vaz geçmesi, kendi ipini kendi eliyle çekmesi anlamına gelir. Türkiye'nin partili Cumhurbaşkanına değil,birleştirici bütünleştirici, yatıştırıcı,onarıcı,tarafsız bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var. Bu modele destek olmak ülkenin kaderini Erdoğan'ın ellerine teslim etmektir. Koltuğumu almasılar da isterse Türkiye'yi alsınlar diyecek noktaya gelmek nasıl bir hırs, nasıl bir hastalıktır acaba?