Bir gün hayat denen bu yolculuk bitecek, bir gün bir yerde "Son" diye yazacak ve perde kapanacak. Geçen zaman ne kadar hızlı geçtiyse, gelecek zaman da aynı hızla geçecek. Sultan Süleyman'a kalmayan bu dünya, bize de kalmayacak.

Ömrümüz sevmeye yetmezken, hangi arada derede nefreti öğreniyoruz? Kötülük, şiddet ve kin adeta normalimiz oldu.

Allah bize iyiliği de kötülüğü de gösterdi. İyiliği ve kötülüğü yüreğimize koydu. Seçim avuçlarımızın içindeydi. Ne olacağımıza bizim karar vermemiz gerekiyordu. İyilik ve kötülük arasında seçim yapmakta özgürdük aslında.

O zaman bu önyargılar, ötekileştirmeler ve bir türlü aşamadığımız egolar neden var?

Bir albay arkadaşımızın cenazesine katılmıştım. Her zamanki gibi imam, cenaze namazına başlamak için "Er kişi niyetine" deyince, albayın eşi büyük bir telaşla atıldı: "Er değil, albaydı, albaydı!" diye. Ah! Bir türlü aşamadığımız egolarımız...

Ego, kim olduğumuzu algılamamızda ve dünyayla iletişim kurmamızda önemli bir rol oynar. Ancak çoğu zaman ego, bizi gerçek anlamda mutlu olmaktan alıkoyabilir.

Ego, eleştirildiğimizde, reddedildiğimizde veya kendimizi değersiz hissettiğimizde hemen devreye girer ve derhal savunmaya geçer.

Bu bazen öfke, kibir veya sürekli haklı çıkma çabası olarak da kendini gösterir.

Ancak gerçek güç ve özgüven, egoyu beslemekten değil, onu sağlıklı bir şekilde yönetmekten geçer. Çünkü ego çoğu zaman korkularımızın ve güvensizliklerimizin yansımasıdır.

Gerçek huzur, egonun yönettiği bir yaşam yerine bilinçli farkındalık ve kabul etme üzerine kurulu bir yaşam sürmekle mümkündür.

Egomuzun hayatımızı nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?

Ego, aklımızın önüne geçtiğinde kararlarımız duygusal, tepkisel ve çoğu zaman sağlıksız olabilir.

Gerçekleri görmek yerine, kendi haklılığımızı kanıtlamak çabasına gireriz. Bu da ilişkilerimizi, iş hayatımızı ve kişisel gelişimimizi olumsuz etkiler. Hem kendimize hem çevremize zarar verebiliriz.

Ego bizim kontrolümüzü ele aldığında, öğrenmeye kapanırız, hatalarımızı kabul etmek zor gelir. İlişkilerimiz zarar görür; sürekli haklı çıkma çabası ve üstünlük kurma isteği, en sevdiklerimizle bile çatışmalara yol açar.

Duygusal dengemiz bozulur, eleştiriyi tehdit olarak algılar, gereksiz yere savunmaya geçeriz. Gerçek mutluluk yerine onay arayışına gireriz. Başkalarının düşüncelerine bağımlı hale geliriz.

Egomuzu sağlıklı seviyede tuttuğumuzda, aklımızın önüne geçirmediğimizde özgüven ve bireyselliğimizi destekleriz. Kendimize, ailemize ve topluma karşı daha yararlı insanlar oluruz.

Egomuz aklımızın önüne geçtiğinde, bizi farkındalıktan, huzurdan ve empatiden uzaklaştırır.

Bu yüzden egomuzu yönetmeyi öğrenmek, kendimizi gerçekten tanımak ve geliştirmek, içinde yaşadığımız toplum için en önemli adımlardan biridir. Verimli ve iyi insan olmak için...

Bu ülkede ego, hırs, kin, nefret ve kıskançlıkları aşmış; dürüst, güvenilir, iş ahlakına sahip, empati duygusu gelişmiş, öfke kontrolü yapabilen, şiddetten uzak, etik değerlere sahip insanlara ihtiyacımız var.

Açın bütün kapılarınızı... 

Ego, nefret, kıskançlık, savaş ve ötekileştirme çıksın!

İyilik girsin... Sevgi girsin... Uzlaşma ve barış girsin... Mutluluk girsin... Hoşgörü girsin... Huzur girsin... Adalet girsin... Özgürlük girsin...

Kırmayan, dökmeyen, üslubunu bozmayan, azaltan değil çoğaltan; ayrıştıran değil birleştiren, ötekileştirmeyen kardeşçe duygular girsin...