Büyük kentler, özellikle İstanbul, her geçen gün yorucu ve yaşanması zor bir şehir hâline geliyor.
Biraz İstanbul'dan uzaklaşmak, biraz kendimle baş başa kalmak, biraz kendimle yüzleşmek ve sağlığım nedeniyle birkaç günlüğüne Gölcük/Yüzbaşılar’daki evime geldim.
O kadar yoğun koşuşturmaların ardından Yüzbaşılar’daki sukûnet, muhteşem doğa, sınırı olmayan deniz ve yalnızlığımın muhteşem özgürlüğü beni sarıp sarmaladı.
Antoine de Saint-Exupéry nin dediği gibi: "Yalnızlık, kendimizle karşılaşmaktır ve üzüntü kaynağı olmamalıdır. Yalnızlık, düşünmek için iyi bir zamandır."
Bazen yalnız olmak iyidir. Kendimizle dertleşmek, hobilerimize zaman ayırmak, üretmek için.
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden hemen sonra geldiğim Gölcük ile şimdiki Gölcük elbette çok farklı. Hatta hiç iz kalmamış diyebiliriz.
Yıkılan binaların yerine birbirinden güzel, modern binalar yapılmış.
Elbette, yıkılan binaların yerine yapılan binalar güzel ve modern olmalı. Ancak güzelden öte, halkın daha huzurlu, daha mutlu ve daha güvenilir bir şekilde yaşayabileceği evler ve kentler oluşturulmalı.
Bunun için belediyelere ve ilgili diğer kurumlara çok iş düşüyor.
Özellikle belediyeler, halkın huzurlu ve güven içinde yaşayabileceği projeler üretir, gerekli kaynakları temin eder, mecliste görüşülür, uygun görülen projeler uygulanır ve uygulama aşamasında da sıkı denetlenir.
Alınan tüm kararlar, toplumun çeşitliliğini, göz önünde bulundurmalı ve her bireyin çıkarlarını dengede tutmalıdır.
Seçilen liderler, verdikleri kararları, izledikleri politikaları, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı konusunda halkı bilgilendirilmelidir.
Seçilenler halkın kendilerine verdiği yetkiyi kötüye kullanmamalı ve sadece ekonomik ve politik güçlere göre değil, tüm bireyleri eşit haklarla ve fırsatlarla yaşamını sürdüreceği ortamlar hazırlamalıdır.
Seçme hakkına sahip olanlarda seçimlerini kişilerin, siyasi tercihlerine göre değil, yeteneklerine, uzmanlık alanlarına göre seçmeleri çok önemlidir. Bilgi, beceri ve uzmanlık alanları asla göz ardı edilmemelidir.
Güç sahibi olan genelde kimseye danışmadan kararı alır ve kimsenin itirazına olanak tanımadan da karar uygulanır.
Bu ülkenin kurtuluşunun temeli, "Adama iş değil, işe adam seçilmesi"yle olacaktır.
Halkın da kendi seçeceği kişilerle ilgili duyarlılık geliştirmesi gerekir.
Kendisi yönetecek kişileri seçerken, adayların siyasi tercihleri ve vaatlerinden çok, geçmişteki tutumları ve eylemlerine odaklanarak daha bilinçli tercihler yapmalıdır.
Ayrıca, kişilerin toplumun çeşitli kesimlerini kucaklayıp, adil bir şekilde temsil edip etmediğini değerlendirmek çok önemlidir.
Halk, sadece seçim dönemlerinde değil, her zaman devlet politikalarını ve yönetim tarzlarına dair görüşlerini dile getirebilmelidir.
Yapıcı eleştiriler, olgunlukla karşılanmalı, toplumsal değişim için etkili olacağı unutulmamalıdır. Ve bu, demokrasinin de bir gereğidir.
Sivil toplum örgütlerine üye olarak, her platformda kentin ve ülkenin sorunlarına sahip çıkılmalı ve olabilecek olumsuzluklarda günah keçisi aranmamalıdır.
Özellikle yerel hizmetlerin ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, tarafsızlık ilkesinden ayrılınmaması ve halkın tamamının hizmetinde olunması çok önemlidir.
Sıkça yapılan denetimler ve araştırma anketleri hem hizmetin daha iyi gerçekleşmesine hem de olumsuzlukların önüne geçilmesine yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, halk yani seçmen sadece yöneticileri seçmekle kalmayıp, onları denetlemek, gerektiğinde eleştirmek toplumun genel refahını, demokrasinin işlemesini sağlayan temel unsurlardır ve bu suç sayılmamalıdır.
Bizi unutmak değil, hatırlamak iyileştirir.
Bazı acılar zamanla geçmez.
Önce Gölcük,6 Şubat, Kartalkaya vb.
Şu asla unutulmamalı ve bilinmelidir ki, ilahi adalette zaman aşımı diye bir şey yoktur, er geç tecelli edecektir.
Demokrasilerde halkın rolü ve seçen ve seçilenlerin sorumlulukları
Serpil Güleçyüz
Yorumlar