Olimpiyat Madalyaları Bize Ne Söylüyor? (2)

Doğu Blokunda Spor

Kitlesel Spor

Tarihimizdeki,(dünyanın en eski spor organizasyonlarıdır) geleneksel güreş ve okçuluk yarışmalarını bir kenara koyarak sporun kitleselleşmesi ve insanların mutlaka bir spor faaliyetinin içinde olmasını istemek onların fiziksel ve zihinsel gelişimini sağlamanın ötesinde sosyolojik ve siyasal bir faaliyetin içinde olmasını istemek demektir. Çünkü sporun özünde olan en iyi yarışmacıyı ortaya çıkarmaktan aşkın olarak insanların birlikte bir faaliyetin içinde olması, toplumun birlikte yaşama iradesinin güçlendirilmesinde önemli bir araçtır diye düşünüyorum. Uluslararası yarışmalarda ise bu irade daha da belirgin hale gelir. Kitlesel spor, fiziksel ve zihinsel gelişime ilaveten farklı etnik ve kültürel kökten gelen topluluklardan bir millet inşa etmenin ilk adımlarından biridir. Diğeri de her yerde aynı olan Milli bir eğitim sistemidir. Herkes için spor düşüncesinin toplum inşa etmekte kullanılmasının en başarılı örneği olarak Sovyetler Birliğine ya da daha genel bir ifade ile sosyalist ülkelerdeki spor yaklaşımına yakından bakmakta fayda var gibi görünüyor.

Rusya’da çarlığa karşı mücadele eden Sosyalist devrimcileri en çok etkileyen isimler arasında Peter Lesgraft gelmekteydi. Lesgraft herkes için spor düşüncesini öne sürerek sporu rekabetten çok fiziksel ve zihinsel faaliyetin kolektif yanlarını ortaya çıkarmayı amaçlarken, Lenin de Lesgraft’ın düşüncelerinden etkilenerek kapitalizmin insanı baskı altına alarak yeteneklerinin tümü ile ortaya çıkmasına izin vermeyeceğini söylüyordu. Lenin, insanın kendini gerçekleştirmesi için komünizmin gerekli olduğunu ve Sosyalist toplumda sporun insanın kendini gerçekleştirmesinde çok önemli bir rol oynayacağını ileri sürüyordu.

Devrimden sonra, Lenin’in teorik ve felsefi yaklaşımlarını hayata geçirmek üzere devlet teşkilatında ve spor tesislerinin yapılmasında gerekli kurumlar oluşturulmaya başlandı. Başlangıçta, Sovyet vatandaşlarını, orduya katılacak askerleri ve fabrika işçilerini fiziksel ve zihinsel olarak diri tutma amacı öne çıkarılmışken, Sovyetleri oluşturan Müslüman ve Hıristiyan topluluklarda kadının toplumsal hayata katılması için sporun bir araç olabileceği fark edildi. Burada dönemin en önemli sloganı olan “beden eğitimi kültür devriminin özüdür” sözünü zikretmeden geçmeyelim.Bu durumda insan özgürleşmesinin sonucu olarak kendini gerçekleştirecek insanı yaratmak yerine “Sosyalist Toplum” inşa etmek üzere spor felsefesi yeniden ele alındı.

Amaç farklılaşması ile eş anlı olarak spor organizasyonları değiştirilmeye başlandı. Orduya katılacak askerler ve işçilerin diri tutulması işini yerine getirmek üzere Fiziksel Kültür Yüksek Konseyi kuruldu. Bu Konsey; Askeri İşler Halk Komiserliği, Genel Askeri Eğitim Ana Müdürlüğü altında bir yapılanmaydı.  Halk Komiserliğinin Yüksek Sovyet Prezidyumunun icra organı olduğunu dikkate alırsak, bir bakanlık altındaki genel müdürlük bu işlerle görevlendirilmiş oluyordu. Konseyin temel görevi, Sovyetler Birliğinin bölüm ve kuruluşlarındaki beden eğitimi ve işçilerin gelişimi konusundaki bilimsel, eğitsel ve örgütsel faaliyetleri koordine etmek ve birleştirmek idi.

Diğer yandan, 1896 yılından itibaren düzenlenmeye başlanan olimpiyatlara Sovyetler Birliği katılmamış, alternatif olarak 1920 yılında İşçi Spor oyunları ve 1928 yılından itibaren de uluslararası İşçi Olimpiyatları (Spartakiada) düzenlenip 1937 yılına kadar (5 kez) sürdürülmüştür. İkinci Dünya Savaşından sonra savaşın galip devletlerinden biri ve Birleşmiş Milletlerin hem kurucusu hem de Güvenlik Konseyinin üyesi olarak uluslararası arenada daha çok görünmek zorunda kalan Sovyetler Birliği Spor Politikasında da değişikliği gitmek zorunda kalmış ve 1952 yılında düzenlenen Helsinki olimpiyat oyunlarına katılmış ve Spartakiada’yı bir daha düzenlememiştir. Olimpiyatlar bir bakıma, iki kutuplu hale gelen dünyada Kapitalist dünyaya Sosyalizmin gücünü göstermek üzere bir fırsat verdiğinden Sosyalist ülkeler olimpiyatlarda daima çok başarılı olmayı hedefleyip spor kafilelerinde çok fazla kadın sporcu bulunduruyorlardı.

Sovyet sistemini ve amaçlarını özetlemek gerekirse bir akademik makalede denildiği gibi  “Toplumsal yaşamı daha sağlıklı kılmak, iyi nesiller yetiştirmek ve ulus bilinci yerleştirmek için sporun çok önemli rolü olduğu düşüncesi, Sovyet toplumlarının kuruluş döneminde komünist fikirlerin oturtulmasında önemli bir paradigma olarak karşımıza çıkmaktadır. 20. Yüzyılda spor toplum hayatında ciddi etki gösteren kitlesel bir fenomene dönüşürken, gerek içeride gerekse uluslararası boyutta milletlerin iletişimini sağlayan istisnai soyso kültürel bir çizgiye de ulaşmıştır. Birçok alanda modern Rus toplumunun gelişimi önceki tarihsel gelişimin mirası ile anlam bulmaktayken, Rus sporunun bugünkü durumu da aynı şekilde Sovyet döneminde ve temelde onun eğilim ve niteliklerinde şekillenmiştir.(Metin Kılıç Mahir Aslan, Sovyet Toplumunda Sporun Rolü (Çevrimiçi 7.2.2015 https://acikerisim.duzce.edu.tr/server/api/core/bitstreams/d18d1003-1972-498f-a4d7-4ebbf04c9ef7/content)