LE POİNT’İN geçen haftaki kapağında yeni dünyanın mimarları ve en güçlü liderler olarak dört devlet adamının fotoğrafları vardı: Trump, Putin, Xi Jinping ve Erdoğan. Kaleme alınan makalelerde dünyada dengelerin değiştiği ve dört ülkenin öne çıktığı işleniyordu. Yazarlara göre Yeni Dünya Düzenini bu dört lider yani bu liderlerin yönettiği dört ülke şekillendirecek. Dergi bu şekillendirme de geliştirilen modern silahların belirleyici olacağını vurgulamak için kapağa savaş uçağı, tank ve SİHA da koymuş.

Türkiye o kadar kutuplaşmış durumda ki her iki kutuptaki insanlarımızda olayları ve gelişmeleri sağlıklı değerlendiremiyor. Oysa gerçekten, önce Orta Doğunun ve Avrupa’nın sonra dünyanın yeniden şekillendirileceği tarihi bir dönemdeyiz. Önümüzdeki fırsatları iyi değerlendirirsek Türkiye yeniden büyük devlet olabilir. Ne gaza gelmeliyiz ne de ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ sözünü yanlış yorumlayarak çevremizdeki gelişmelere bigane kalmalıyız. Gücümüzle orantılı hamleler yaparak mesafe almalıyız.

Bir devletin süper güç veya büyük devlet olması için dört alanda güçlü olması şarttır: ekonomi, siyaset, askeriye ve demografi. Fakat doğal olarak süper güç olmak için gereken ölçek, büyük devlet olmak için gerekenden çok daha büyüktür.

LE POİNT’in mercek altına aldığı dört devletten ABD bugün itibariyle tek süper güçtür ve bu pozisyonunu korumaya çalışmaktadır. Doğal olarak dört alanda da güçlüdür. Fakat Çin’in büyüme hızını düşüremezse ekonomik olarak geçileceğinin farkındadır. ABD’nin savunma harcamaları, Çin’in yedi katından fazladır. Demografik problemleri Çin ve Rusya’yla mukayese edildiğinde çok çok azdır.

Çin süper güç olmayı hedefleyen büyük devlet statüsündedir. Çin, ABD’nin hayli önüne geçeceği ekonomik büyüklüğe ulaşmadan, siyasi konularda ağırlık koymama ve savunma harcamalarını çok arttırmama stratejisini uyguladığından ekonomi dışındaki alanlarda süper güç potansiyelini yakalamış değildir. Barış ortamında ve siyasi sorunlara enerji harcamadan ekonomik büyümesini hızlı tempoda sürdürmeyi hedeflemektedir. Çin şimşekleri üzerine çekmemek için ordusuna ve savunma sanayisine 2010’lara kadar çok harcama yapmadı. 2010 yılından sonra her yıl savunma harcamalarını arttırarak Amerika’nın ardından en çok harcama yapan ikinci ülke pozisyonuna geldi.

Aynı strateji gereği Pekin, kırmızı çizgisi olan, direk kendi güvenliğini ilgilendiren Tayvan, Hong Kong ve Güney Çin Denizi gibi konular dışındaki siyasi konularda, güçlü tavırlar almıyor. Mesela Ukrayna savaşında Rusya’ya, Suriye konusunda İran ve Rusya’ya tam destek verdiği söylenemez. Çin, baş başa kalmamak, tepkilere tek başına muhatap olmamak ve daha etkili olmak için ABD politikalarına Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRİCS teşkilatları vasıtasıyla cevap vermeye çalışıyor.

Çin’in en büyük sorunu 2022 yılından itibaren azalmaya ve yaşlanmaya başlayan nüfusudur. 2030 senesinden itibaren nüfusu her sene yirmi milyondan fazla azalacağından Çin dinamizmini kaybedecek.

Büyük güç olan Rusya, süper güç olma iddiasından çok uzaktadır. Hedefi büyük güç pozisyonunu korumaktır. Rusya, başta Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu olmak üzere yakın çevre olarak tanımladığı coğrafyaların tamamında güç kaybetmektedir. Ukrayna, Suriye ve Libya savaşları ordusunun son derece zayıf olduğunu gözler önüne sermiştir. Rusya’nın en büyük avantajı dünyanın en zengin enerji kaynaklarına, madenlerine ve topraklarına sahip olmasıdır.

En büyük problemi nüfusunun hızla azalması ve yaşlanmasıdır. Nüfusu her yıl bir milyondan fazla azalan Rusya’da, Çin’den farklı olarak, elli yıl içinde Rusların azınlığa düşmesi muhtemeldir.

Bugün itibariyle güçlenmekte olan bölgesel güç statüsünde olan Türkiye, siyasal ve askeri açıdan bazı eksiklerini gidermek şartıyla büyük devlet olma kapasitesine sahiptir. Rusya, İran, AB ve İngiltere gibi güçlerin zayıflamakta olması yani dış konjonktür, Türkiye’nin önünü açmaktadır. Fakat ülkemiz ekonomik olarak çok zayıftır. Öyle ki ekonomik büyüklüğümüz ABD ve Çin’in otuzda biri kadardır. Ekonomik olarak 16. Sıra ile 20. Sıra arasında gezen bir ülke büyük devlet olamaz.

Türkiye ekonomik olarak hızlı büyüme temposu yakalamadan dış politika da ne kadar başarılı olursa olsun, savunma sanayinde bugünkünden çok daha başarılı olsa bile ve ordumuzun çok güçlü olmasına rağmen büyük güç olamaz. Unutmayalım ki, SSCB yıkıldığında en modern silahları üretiyordu ve Kızıl Ordu en kuvvetli iki ordudan biriydi.

Beş yıl öncesine kadar en güçlü yönümüz olan genç ve dinamik nüfusumuz çok kısa süre zarfında en zayıf yönümüz haline geldi. 3-4 yılda kadın başına doğurganlık oranımız Çin, Rusya ve Avrupa seviyesine düştü. Bu sorunu çözemezsek sadece yirmi yıl sonra nüfusu hızla azalan ve yaşlanan bir ülke olarak tüm iddialarımızı yitireceğiz.

Türkiye’nin büyük devlet olabilmesi için PKK terörünü bitirmesi, yolsuzlukları sonlandırması, yoksulluğu ve işsizliği marjinal hale getirmesi ve şarttır. PKK; kamunun küçültülmesinden eğitime, adaletten demokrasiye ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden dış politikaya kadar birçok alanda reformlar yapılmasını engellemektedir.

Şunu unutmayalım ki alternatifsiz değiliz. Zayıflamakta olan devletler süreci tersine çevirmek için ve Hindistan, Brezilya, Endonezya, Kore ve Japonya gibi devletler büyük güç olmak için tüm enerjilerini harcayacaklar. Ne diyelim CENABI ALLAH TÜRK’ÜN YARDIMCISI OLSUN.