"Türk" kelimesinin içine sığdırılabilecek binlerce anlam vardır. Türk Kültürüyle yoğrulan benliğimizde "vefa, umut, güleryüz, güvenilirlik " gibi özellikler Türk kelimesinin içindeki manalardandı. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifini aile hayatına nakş etmiş bir Millettik. Çat kapı gidilen hanelerde kırk yıl hatırlı kahveler içilirdi. Gruba mensubiyet duygusunu, komşu ailelerin çocuklarıyla giderirdi balalarımız.

Sahi hangi ara unuttuk aç kalan komşumuzun çocuğu olduğunu ? Hangi ara yitik değerimiz oldu kahvenin vefa yudumlayan tadı ? Ve yine hangi ara unuttuk insanın kusurunu gece gibi örtmeyi ?

Son zamanlarda insanların yüz ifadelerini okuduğumda ortaya çıkan tek gerçek tedirginlik ve huzursuzluk... Düşüncelerini "acaba" lara sığdıran insanların huzursuzluğu hissedilen... Demokrasi kavramının sözlükte sınırlı kaldığı zamanların umutsuzluğu. Toplum mühendislerinin sinsice dimağımıza yerleştirdiği ötekileştirmeler. Televizyonların bütün kanallarında hep aynı seslerin duyulduğu, yüzlerin görüldüğü ve fikirlerin empoze edildiği bir toplumda düşünme melekelerini yitirmek üzere olan insanların duyarsızlığı.

Aziz Milletimizin düşürüldüğü bu durumu gerçekten içler acısı olarak değerlendiriyorum. Komşunun komşuya, arkadaşın arkadaşa, kardeşin kardeşe güvenemediği, fikirlerini özgürce dile getiremediği günler yaşıyoruz. Hani "acaba" lar dedik ya , işte bunu içine sığdırabileceğimiz şeylerin başında işsiz kalma, tehdit edilme ve dışlanma duygusunun korkusu var.

Fakat biz kaybetmek üzere olduğumuz bu halis duygularımızı yaşatmaya ant içmiş neferleriz. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diyenlere inat, o yılanın başını ezmeye her daim hazır Alperenleriz. Şairin dile getirdiği gibi :

Şu ahşap köhne binada kül tablasıyız 

Biz olmazsak yangın olur

Gülüşlerimizi güneşin aydınlatacağı umut dolu hayırlı günlerle beraberce.

Muhabbetle...