Demokrasinin ayakta tutulabilmesi için ekonominin orta sınıf vatandaşlarının hep var olması gerektiğine inananlardanım. İnanmak bir yana şahit olanlardanım. Orta sınıf demek aile demektir, var olmak demektir, umut demektir, söz hakkı sahibi olup iyi eğitim alabilmek için çaba gösteren demektir. Bugün gelişmiş ülkelere baktığımızda dünya ortalamasının üstünde bir orta sınıfa sahip olduklarını görebiliriz. Orta sınıf reel ekonomiyi ayakta tutabildiği gibi ekonomik anlamdaki alt sınıf ile üst sınıfın yani zengin ve fakirin arasındaki süspansiyon görevi görmektedir.
Dünya'daki az gelişmiş yahut gelişmiş ama üst tabaka için gelişmiş ülkelerine baktığımızda orta sınıf diye bir kavramın olmadığını çok rahat görebiliriz. Özellikle bazı Türk Cumhuriyetleri, Afrika ülkeleri ve geçmişte diktatörlük rejimi ile yönetilmiş bazı ülkeler hep bu derdin içindeydi. Demokrasinin yapı taşlarını yok etmek istiyorsanız öncelikle orta sınıfı yok etmelisiniz.
Tüm bunları kaleme alırken bile aklıma Stalin'in halkı yönetmek için açıklayıcı olsun diye tavuğun tüylerini yolma hikâyesi geldi aklıma. Komutanların kimisi disiplin ve sertlik, adalet ve eşitlik, kimisi cezadan, katliamdan ve sürgünden bahsederken Stalin tavuğun tüylerini yolmuş, tavuklar çılgınlar gibi bir sağa bir sol koşmuş ama nafile sonunda elinde yem ile bekleyen Stalin'in ayakları ucuna gelmiş ve Stalin "Yönetmek istiyorsan. Tüylerini yol ve serbest bırak. Sonra onları bir avuç yem ile yönetebilirsin" demiş.
Orta sınıfın kaybolduğu bir toplumda liderler halkı tavuk gibi görmekten kendilerini alıkoyamazlar, birkaç kişi tavuk gibi gördüklerinde de herkesin aynı moda geçmeleri için gereken çalışmaları da yaparlar. Oysa ki bugün inanmışların yönettiği bir Türkiye'de sadece İslam'ın şartlarından biri olan "zekât verme" ibadetini yerine getirseler bile inanın ki alt sınıf diye bir şeyin söz konusu olmaz. Bizler nüfus olarak da, kaynak olarak da, tarih olarak da zengin bir milletiz ve bu millet tarihler boyunca ayakta kalabilmesini bile yöneticilerinin orta sınıf yaratma ve yaşatma mücadelesine borçludurlar. Tam da sırası gelmişken bazı fikirler edinebilmek için Sosyolog Barringtone Moore'un yıllar önce yazmış olduğu "Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri" adlı eserini okumanızı tavsiye ederim. Kitapta incelenen Asya milletlerinin orta sınıflarının olmaması ve seslerini çıkaramıyor olması sebebiyle özellikle Rusya ve Çin'in geçmişteki komünizm kuşağına girdiğini fakat İngiltere ve Fransa'da ki oldukça gelişmiş orta sınıf halkın birlikte hareket ettiği ve halkı bilinçlendirdiği sebebiyle bugünki demokratik halini almıştır. Barringtone'a göre, orta sınıf yoksa demokrasi de yok. Köylü toplumu, modernizasyona, komünist veya faşist olarak giriyor, aydınlarının ya da ordusunun öncülüğünde; ama orta sınıf veya ona tekabül edecek bir sınıfsal lokomotif olmadıkça, demokratik bir rejime geçemiyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk günlerden itibaren tüm ekonomik gelişim hamlelerini köylünün gelişmesi için, fabrikaların kurulup orta sınıfın ortaya çıkması ve demokrasinin temellerinin sağlam bir zemine oturması için vizyoner tutumu ile halka bir yol gösterici olmuştur. Bizlerin şahit olduğu son durum ise var olan orta sınıfın, kapitalizm adı altında son derece tüketici bir topluma çevirerek aileleri kredi batağına sokup onları sömürmek adına kurgulanmış bir senaryo ile karşı karşıya bırakmıştır. Kısacası büyük devlet olabilmenin yolu dahi güçlü bir orta sınıfa sahip olmaktan geçmektedir.