Örgütlerin sadece silahlı unsurları yok, silahsız unsurları da var. Örgütler, bu unsurlar üzerinden kamuoyunu etkilemeye çalışır. Silahsız oldukları için teşhisleri zordur, legal alanda görünürler ama yaptıkları düpedüz örgütçülüktür. Görevleri örgütün sempati alanını genişletmek, operasyonlara karşı blokaj oluşturmak, barış adı altında örgütün taleplerini topluma kabul ettirmek ve meşrulaştırmaktır. Kimi liberal maskesi takar kimi İslamcı kisvesi ile milletin önüne çıkar. Kimi de sosyalisttir. Ama hepsi de taleplerini demokrasi ambalajı ile sunar.

Demokrasiden anladıkları, örgüt faaliyetlerine özgürlük, taleplerine teslimiyettir. Bölücü partilerin neredeyse tamamının isminde demokrat/ demokrasi ibaresinin olması bundandır.

Geçtiğimiz haftalarda PKK/KCK’ya yönelik geniş çaplı bir operasyon yapıldı, birçok kişi gözaltına alındı. Daha operasyon yapılır yapılmaz, 14 Baro bunu eleştiren ortak bir bildiri yayınladılar. Operasyonları toplumsal barışa vurulmuş bir darbe olarak nitelediler. Yeni bir çözüm süreci gündemde olduğuna göre her şeye göz yummak gerekiyor mantığı ile olaya yaklaştılar.

Bu barolar içinde İbrahim Kaboğlu’nun başkanlığını yaptığı İstanbul Barosu da vardı. Kaboğlu ile birlikte baro bir meslek kuruluşu görüntüsünü kaybederek DEM partinin bir uzantısı, yan kuruluşu gibi hareket etmeye başladı. Hatırlayın, Baro seçimlerinde "İstiklal marşı” tartışması çıkmış, bazı avukat grupları istiklal marşı okunmasına karşı çıkmıştı. Ankara barosu seçimlerinde ise yine bir grup bayan avukat sahneye çıkıp etnik bölücülerin attıkları sloganları kadın hakları kisvesi altında atmışlardı. Ne tesadüf ki, Mardin Büyük Şehir Belediyesi meclisinin ilk toplantısında da ‘istiklal marşı okunmasına karşı çıkılmış ve okunmamıştı. Bunlar tesadüf değil.

Şimdi İstanbul Baro başkanı olan Kaboğlu, bir dönem de yeni anayasa vesilesi ile gündeme gelmişti. Bazıları Kaboğlu’nun kaleminden demokratik, özgürlükçü bir anayasa çıkacağını sanıyordu. Oysa Kaboğlu’nun anayasadan ne anladığı çok önceden biliniyor.

2005 yılında Başbakan Erdoğan, Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu’na azınlık hakları ile ilgili bir rapor hazırlatmıştı; raporda:

-Sevr sendromu bitmeli,

-Tek kültürlü milli devletten vazgeçilmeli, yani üniter devletten federatif devlete geçilmeli,

-Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeleri değiştirilmeli,

-Devletin dili Türkçedir ifadesinden vazgeçilmeli,

-Üst kimlik Türklük değil, Türkiyelilik olmalı, denilmişti.

Raporu hazırlayanlardan biri tabi ki Kaboğlu’ydu. Ötekisi ise bütün bilimsel kariyerini azınlıklara ayıran Baskın Oran’dı. ( İrfan Sönmez, Kayıp Barış, s.72)

Bu rapordan kısa bir süre sonra o tarihte Başbakan olan Erdoğan,12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’a gitmiş, ”Evet bir Kürt sorunumuz var, onunla yüzleşmeye hazırız” demişti,

Bu rapor olmasa muhtemelen Erdoğan, o konuşmayı yapmayacaktı.

İlginç ve düşündürücü olan; Kaboğlu ve Oran’ın hazırladığı rapordaki görüşleri bebek katili Öcalan’ın da savunuyor olması. Hedef üniter devlet, çok dillilik ve Türkiye vatandaşlığı getirilebilirse artık Türk milleti diye bir şey kalmayacağından amaçlarına ulaşmış olacaklar.

Üzücü olan, bugün milliyetçi geçinen bazı kalemlerin de “Sevr Sendromundan kurtulun” demeleri. Çok farklı kulvarlarda görünüp aynı sonuçlara sebep olacak taleplerde bulunmak insanı düşündürüyor. Üstelik Irak ve Suriye gözlerimizin önünde parçalanırken.

Terör ve bölücülük esasen bu silahsız unsurların desteği ile büyüyor. Bazıları silah kullanırken diğer bazıları onların taleplerini meşrulaştırıyor. Onların önündeki engelleri temizliyor.

KCK bir sivil toplum örgütü değil, Öcalan , İmralı Tutanaklarında; “ KCK silahlı ve illegaldir” diyor. Silahlı bir yapılanmaya karşı yürütülen operasyonlara niçin karşı çıkılır? Operasyonlara karşı çıkmak teröre destek olmak, bırakın ülkeyi bölsünler demektir.

Terörle mücadelede silahsız militanlar hep ihmal edildi. Bazı barolar ve Kaboğlu’nun operasyonlara yönelik eleştirilerinin arkasında bu ihmal var. Türkiye bölücülere yol açan bu unsurları ihmal ettiği müddetçe askeri alandaki kazanımlarını bir zafere çeviremez. Silahlar susar, ihanet devam eder!